30 Nisan 2014 Çarşamba

MUTLULUK

MUTLULUK:

İnsanı mutlu eden nesne, ona sahip olmaktan geçmez.
Mutluluk ilgi duyduğumuz şeyin tadına varmaktır.
Çünkü tanına varmak, çok insani bir duyudur...
Yani tadına varmak insanı, kendisi yapar.
Sahip olmak anonimdir (çok kişili) , sahip olmada,  benden bu kadar, demek doğru olmaz.
Ancak, tadına varmakta bu çok net söylenebilir.
Sağlıklı bir ruha sahip olmanın tek koşulu, insanın kendi olmasıdır.Bunu insanın kendisi algılamalı ve uygulamalı.
Başkaları ne kadar anlayabilir bunu! Bu aslında çok  zordur. Çünkü insanın kendisini keşfetmesi, ancak yaşadıklarıyla mümkündür.
Geleceğin, insanın karışışına ne getireceğini algılamak her zaman çok mümkün değildir.
İnsan, yaşadıklarını ancak keşfedebilir. Diğeri ancak bir sezgi olarak kalır. Doğruluğu pek ispatlanmaz.
Bir insanın nasıl biri olduğu,  ancak geçmiş yaşam biçimi ile tespit edile-bilinir. Ancak, insan yaşayabiliyorsa, bilinen yargılardan öte bir kişilik taşıdığı akıldan hiç çıkarılmamalıdır...
Yeni birinin tanımanın tek koşulu; tanıdığımız insana, kendimizi de ifade etmekten geçer.
Bunların altında kalkmanın yollarından en önemlisi de, insanın kendisine nereden kalmıştık diye soru sormasıdır.
Sağlıklı bir ruh taşıyan insan, kendisiyle barışık olmaktan çok kendisiyle savaşmaktan geçer. Ayakta kalmanın, ayakta kalırken güçlenmenin başka yolu yoktur.
Savaşmak, kendisine tahammül etmesinin, kişisel ve toplumsal ilişkilerde, başka insanlardan tat almasının bir yoludur.
İnsan benliğine, tek başına ne iyi şeyler, nede kötü şeyler hükmedemez. Bunu hiç unutmamak lazım. Ama iç yaşantımız (ruh hali) dış etkenlere çok da bağımlı değildir. Çünkü dışımızda olup-biteni, ruh halimiz ile ölçer, biçer, kendimize en az zararlısını tercih ederiz.
Acı çekmek, ağır bedeller ödemek gibi şeyler kolay-kolay unutulmaz. Bunlar hiç bir zaman çıkmayan izlerdir. Ama, insan buna tepki olarak, ayakta kalma güdüsünü harekete geçirir. Böylece yeni dirençler elde eder.
Ancak hastalanmış ruhlar yalnız olup- olmadığına bakmaksızın, sürekli acı çekerler. Bu bir kısır döngüdür. Bundan kurtulmanın yollarından biri, bedenini zorlaması, direncini arttırması, yani kendi imkanlarıyla, boğulmaktan kurtulması şart. Bildiklerinin ötesinde daha fazla hedeflere yönelmesi, bedeninin limitlerini genişletmesi şarttır. Fakat bunu yaparken de kendi-kendisini kutsamaması gerekir. Kendisini dünyanın merkezi sanmaması gerekiyor. Durmaksızın, yeni hatırlamaları hissetmesi koşulların en önde gelenidir.
Unutulmamalı ki; Dünya'ya bildiğimiz, alıştığımız biçimiyle yalnız bir defa geliniyor. Salt bunun için bile elimizden geleninden çok daha fazlasına ilgi duymalıyız....


Hüseyin Tepe
06.07.1999
İz Kültür Evi- Bursa

Hiç yorum yok: