MUSTAFA KEMAL'İN
SOYU:
1041 yılı civarında Hazar Denizi'nin güneyinde ve güney
batısında Tahran, Kazvin Reşat, Zencan ve Tebriz bölgelerinde oturan
"Kızıl Özen" veya "Kızıl Ören" bölgesinde yaşayan ve
İldeniz hükümdarlarından Arslan Şah’ın oğlu, Kızıl Bey'in oymaklar'ı
olduklarında bu Türkmenlere "Kızıloğuz" Türkmenleri adı verilmiştir.
Özellikle 14 ve15. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu Balkanlara
doğru yayılmıştır. Bu yayılmayı önceleri korkusuz yeniçeriler, ardından da
Asya'dan Avrupa'ya akın eden Türkmenler Balkanlarda Sarp Makedonya dağ
eteklerine yerleşmeye başlamışlardır.
Osmanlı tarafından Anadolu'dan, Makedonya'ya göç ettirilen
ki bu göçlerin hepsinin devlet organizasyonu sonucu olduğunu sanmayın içinde
Osmanlının özellikle Yavuz Sultan Selim zamanında yani 1514 Çaldıran savaşı
öncesi Anadolu'daki, Alevi Bektaşi'lerin kimine göre 40.000 kişi kimine göre
80.000 kişinin hunharca katledilmesinden sonra Anadolu'da arta kalan bazı.
Alevi-Bektaşileri, canlarını kurtarmak için Balkanlara yönelmişlerdir.
15. yüzyılda
Anadolu'dan Makedonya'ya göç ettirilen Türkmenlerin bir kolu Kızıloğuz
(Kocacık) Türkmenleridir. Yapılan tüm araştırmalar Kocacık Türkmenlerinin
oğuzların Kızıloğuz boyunda olduğunu göstermektedir.
Selçuklu Devleti zamanında Anadolu'ya yerleşen Kızıloğuzlar,
Osmanlının Balkanları Türkleştirme politikası (iskân) gereği Anadolu'dan
Balkanlara göçürülerek Makedonya, Teselya ve Selanik'e yerleştirilmişlerdir. Bu
Türkmen topluluğunun en yoğun olarak yerleştirildiği yer Teselya'nın Larisa
(Yenişehir) kentidir.
Osmanlı Devletinin Balkan yarımadasındaki yayılma ve
ilerlemesine paralel olarak sayıları ve önemi artan Türkmen- Yörük gruplarını
organize etme ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
Rumeli'ye çeşitli zaman ve yerlerden getirilen bu Yörük
gruplar 15. yüzyılın ortalarına doğru askeri ve stratejik görevlerde belli
roller üstlenmeye başlamışlardır.
İşte Mustafa Kemal'in Baba soyu da bu Yörük gruplardan biri
olan Kocacık yani Kızıloğuz Türkmenlerine dayanmaktadır.
Mustafa Kemal'in babası Ali Rıza Efendi'nin dedeleri Konya
Karaman'dan Aydın Söke'ye göçtürülerek, önce Vidin, daha sonra da Serez'e
gelmişlerdir.
Osmanlı Padişahi ııı. Selim'in Nizam-ı Cedid düzenlemeleri
döneminde, 1827 Osmanlı-Rus Savaşının yenilgisiyle meydana gelen otorite
boşluğundan yararlanarak ortaya çıkan Bulgar, Yunan Sırp eşkıya veya
çetelerinin Balkan coğrafyasında yaptıkları taşkınlıklar sonucu Mustafa
Kemal'in Dedesi ailesiyle Selanik'e yönelmişlerdir.
Manastır Vilayetinin
Debre-i bala Sancağının Kocacık Nahiyesine gelen aile, Tahminen 1830 larda
Selanik'e yerleşmişlerdir. Mustafa Kemal'in kimliğini araştıran
araştırmacıların yaptıkları hesaplamaya göre, Mustafa Kemal'in babası Ali Rıza
Efendi tahmini tarihle 1839 yılında, burada Dünya'ya gelmiştir.
Ali Rıza Efendi'nin babası yani Mustafa Kemal'in dedesi
Kırmızı Hafız Ahmet'tir. Kırmızı Hafız Ahmet'in Kızıl Hafız Mehmet Emin Efendi
ve Nimeti Hanım adında bir kız kardeşi vardır. Ali Rıza Efendinin ayrıca Rukiye
Hanım isminde bir kız kardeşi ve Salih Efendi adında bir erkek kardeşi vardır.
Ali Rıza Efendi Selanik nüfus kayıtlarına "Karakocalı
Yörük Taifesinden" diye kayıtlıdır.
Mustafa Kemal'in
Selanik'ten mahalle ve okul arkadaşı olan eski milletvekillerinden Hacı Mehmet
Somer Bey Mustafa Kemal'in atalarının Yörük olduğunu şöyle ifade etmiştir.
"Atatürk'ün ataları Anadolu'dan gelerek Manastır Vilayetinin Debre-i Bala
Sancağına bağlı Kocacık Nahiyesine yerleşmişlerdir. Bunları ben Selanik'in
ihtiyarlarından duymuştum. Kocacıkların hepsi öz Türkçe konuşurlar. İri yapılı
adamlardır. Bunların hepsi Yörük'tür. Hayvancılıkla geçinirler, Sürüleri
vardır. Bir kısmı da kerestecilik ederler. Bunların kıyafetleri, Anadolu
Türklerine benzer. Yaşayışları hatta lehçeleri de aynıdır." Der.
1993 yılında gazeteci Altan Araslı "Atatürk'ün
Büyükbabasının Evini Bulduk. Atatürk Yörük Türkmen'i" başlığıyla Üsküp'te
görüştüğü Numan Kartal, Atatürk'ün baba soyu hakkında bize şunları aktarır.
"Ali Rıza Efendi, Manastır Vilayetinin Debre-i Bala
Sancağına bağlı Kocacık'ta dünyaya geldi. Kocacık'ın tamamen Türk. Hepsi de
Yörük Türkmenleri, Anadolu'dan geldiler. Bizler Müslüman Oğuzların Türkmen
boyundanız. Atatürk'ün babası İşkodyalılar ailesinden, babaannesi ise Golalar
ailesinden gelmektedir. Golalar ise 'hudut gazileri' anlamını taşımaktadır.
Dedesi, Kocacık'ın Taşlı mahallesinden, babaannesi ise Yukarı mahallesindedir.
Ayşe Hanım Taşlı mahallesine gelin gelmiştir. Kırmızı Hafız Mehmet Efendi,
Çınarlı mahallesinde İlkokul öğretmenliği yapmış. Kocacık'ın Taşlı mahallesinin
üst tarafında bir yokuş vardır. Önünde küçücük bir derecik akar, Bu nedenle
oraya Dere mahallesi denir. İşte Ata'nın büyükbabasının evi oradaydı.
Kocacık'tan temelli göç ettikleri zaman evlerini Etem Maliklere satmışlar.
Malik'in oğlu Hayrettin İzmit'te oturmaktaydı. Der.
Mustafa Kemal'in kız kardeşi Makbule Hanım'da soylarının
Yörük olduğunu şöyle ifade etmiştir. "Babam Ali Rıza Efendi yerli olarak
Selaniklidir. Kendileri Yörük sülalesindendir. Annem her zaman Yörük olmakla
iftihar ederdi." anlatmıştır.
Osmanlı Devletinin yerleştirme (İskân) siyaseti gereği
Rumeli'ne göçürülen ve Mustafa Kemal'in baba soyunu oluşturan
"Karakocalı" (Kızıloğuz) Türkmenlerinin Anadolu'daki kolu bugüne
kadar bilindiği kadarıyla Alevidir. Rumeli'ne göçtükten sonra da Bektaşılığın
etkin olduğu bir Bölgede; Aleviliklerini korumaları ve sürdürmeleri hiçte
yadırganacak bir durum değildir.
Mustafa Kemal'in baba soyundaki Alevi-Bektaşi etkisine
karşın, anne soyunda bazı akrabalarının Sünni İslam anlayışını benimsedikleri
Yörük Türkmenlere rastlanmıştır.
Mustafa Kemal'in amcası Salih Bey'in eşi Müberra Hanım,
Selanik eşrafından Mevlevi -Şeyhizade ailesindedir. Mustafa Kemal Atatürk,
Türkiye Cumhuriyetine Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, Cumhurbaşkanlığı
Köşkü'ne konuk olarak gelen amcasının kızı Vüsat Hanım'ın Ramazan orucu tuttuğu
ve Mustafa Kemal'in de bu akrabasına iftar ve sahur yemeklerinin verilmesini
isteği bilinmektedir. Ramazan orucunu tutma geleneği daha çok Sünni inanışlı
İslam anlayışını benimseyenlere ait olmasına karşın, Balkanlar'daki
Alevi-Bektaşi inançlı Müslümanlar arasında da Ramazan orucu tutanlar
görülmüştür.
Mustafa Kemal'in Babası Ali Rıza Efendinin Mustafa'dan başka
Ahmet ve Ömer isimli iki oğlu ve Naciye, Fatma, Makbule adlı üç kızı olmuş
fakat Mustafa ve Makbule adlı üç kızı olmuş; fakat Mustafa ve Makbule dışındaki
çocukları küçük yaşta ölmüştür.
Mustafa Kemal'in Babası Ali Rıza Efendi Osmanlı-Yunan
sınırındaki Olimpos Dağının ormanlarla kaplı eteklerindeki Paşaköprüsü gümrük
kontrol noktasında, gümrük muhafaza memurluğu yaptığı yıllarda ailesiyle birlikte
çok sıkıntı çekmiştir. Burası kara yolu bile olmayan çok kötü koşulları olan
bir yerdir. Ali Rıza Efendi ailesini derme çatma bir eve yerleştirebilmiştir.
Üstelik burası Rum çetelerinin herkesi haraca bağladığı bir uğrak yeridir. Çok
geçmeden aile ikinci çocukları olan Ömer'i de ilaçsızlık ve bakımsızlık
nedeniyle kaybedeceklerdir. Bu ölüm olayında sonra kızları Fatma ve sonrada
oğulları Ömer ile iki çocukları daha ölür. Şimdi ailenin tüm dikkatleri sağ
kalan Ahmet'e yoğunlaşmıştır. Ancak bir süre sonra oğulları Ahmet de ölür. Ali
Rıza Efendi oğlu Ahmet'i sahilde açtığı mezara gömer. Bazı kaynaklara göre ve
Soner Yalçın'ın 18 Mayıs 2008'de Hürriyet gazetesinde yayınladığı "Ali
Rıza Efendi ile Zübeyde Hanım Evliliğinin Trajik Hikâyesi" adlı çalışmada
bize aktardığı gibi, o gece çıkan fırtına denizde dev dalgalara neden olmuş ve
kıyıları döven dalgalar Ahmet'in mezarını aşındırmış ve Ahmet'in cesedi açığa
çıkmıştır. Ahmet'in o küçük bedeni, dağlardan inen aç çakallara yem olmuştur.
Sabah bu korkunç manzarayı gören Zübeyde Hanım oracıkta bayılmıştır. Bu elem
dolu olay güzü yaşlı anneyi ruhsal olarak çökertmiştir.
Mustafa Kemal'in baba soyu, dedesinin kardeşi Kırmızı Hafız
Mehmet Emin Efendi tarafından devam ettirilerek günümüze kadar ulaşmıştır. Onun
oğlu Salih Efendi ve ikinci eşi Müberra Hanım'dan olan çocuklarla aile yedinci
kuşağa ulaşmıştır. Belgelerde Mustafa Kemal'in Müberra Hanım'a
"yenge" diye hitap ettiği görülmektedir. Bunların beş çocuklarından
biri olan Necati Erbatur 28 Eylül 1927'de Dolmabahçe Sarayı'nda yapılan törenle
nişanlanmış; diğer çocukları Vüsat Erbatur'un kızı Nesrin Hanım ile Feridun
Söğütlügil'in nikâhları 2 Ekim 1937'de Park Otel'inde yapılmış ve nikâh
törenine Mustafa Kemal katılmıştır. Mustafa Kemal ayrıca bazı özel
mektuplarında "Lütfi enişte" diye birinde bahsetmektedir. Ancak
Selanik'te yaşadığı anlaşılan bu "Lütfi eniştenin" kim olduğu şimdiye
kadar anlaşılamamıştır.
Mustafa Kemal’in Annesi Zübeyde Hanım 1857 yılında Selanik
yakınlarında Lagaza ‘da dünyaya gelmiştir.
Zübeyde Hanım Öz-Türk’tür. Ünle araştırmacı yazar L.Kinross’un Zübeyde
Hanım için bize şu cümlelerle hitap etmektedir.
“Zübeyde Hanım, damarlarında ilk göçebe Türk kabilelerinin
torunları olan ve hala Toros dağlarında özgür yaşamlarını sürdüren sarışın
Yörüklerin kanını taşıdığın düşünmekte hoşlanırdı.” Der.
Zübeyde Hanım’ın bu kimliğinden hoşlanması çok yerinde bir
bilgiye dayanır, çünkü Zübeyde Hanımın soyuna Osmanlı döneminde Evlad-ı Fatihan
denirdi. Osmanlının yayılma-genişleme dönemlerinde vatan haline getirilen ve bu
topraklara yerleştirilen yedi göbek Türklere verilen addır.
Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde Hanım’ın soyu Konya
Karaman’dan Rumeli’ye gelen ve bundan dolayı da Rumeli’deki diğer Yörük
gruplarından faklı olarak “Konyarlar” olarak bilinen Yörüklerdendi.
Konya Karamanoğullarının 1466 yılında Fatih Sultan Mehmet
döneminde ortadan kaldırılması sonucu, Konya Karaman ahalisinin Rumeli’ye
göçürülerek yine bir iskana tabi tutulmuşlardır.
Zübeyde Hanımın soyu önce Konya Karamandan alınarak Batı
Makedonya’daki Vodin ilçesi’nin batısındaki Sarıgöl Bucağına yerleştirilmişler.
Daha sonraları ’da Selanik dolaylarına gelmişlerdir. Zübeyde Hanımın babası
Sofuzade Feyzullah Efendidir.
Mustafa Kemal’in dedesi Kırmızı yâda Kızıl Hafız Ahmet Bey’i
de tanıyan Aydın Milletvekili Tahsin Zan, Zübeyde Hanımın baba soyu hakkında şu
bilgileri vermektedir. “Atatürk’ün validesi Zübeyde Hanım, Sofuzade ailesinden
Feyzullah Ağa’nın kızıdır. Bunlar Selanik’te doğmuşlardır. Bu aile bundan 130
sene evvel Sarıgöl’den Selanik’e gelmişlerdir. Vodina Kazasının batısında
Sarıgöl Nahiyesinden 16 köyden ibaret olan bu nahiye ailesi Makedonya ve
Teselya’nın fethinden sonra Konya civarı ahalisinden Osmanlı hükümetinin sevk
ve iskân ettirdiği Türkmenlerdendir.” Diye anlatır.
Mustafa Kemal’in kız kardeşi Makbule Hanım, annesi Zübeyde
Hanım’ın sık sık, “Soyumuz Yörük’tür. Konya Karaman yöresinden buraya gelmişiz.
Babam Feyzullah Efendi’nin büyük amcası Konya’da kalmış, Mevlevi Dergâhına
girmiş orada Yürüklüğü tutmuş” dediğine tanıklık etmiştir. Makbule Hanım bir
gün ağabeyi Mustafa Kemal’e “Yörük ne demektir?” diye sorduğunda, Mustafa
Kemal’in de cevaben “Yürüyen Türk demektir.” Dediğini bize Makbule Hanım
anlatır.
Bin yıldan fazla olmuş, Türkmen göçebelerinin Anadolu’ya
yerleşmeye başlaması. Bu gün bile bu Yörükler İslamiyet’i kendi kültürleri ile
harmanlamış olarak ulusal karakterini muhafaza etmişlerdir.
E.Behnan Şapolyo’nun Ruşen Ünaydın’dan naklettiğine göre,
Mustafa Kemal birçok kere “Benim atalarım Anadolu’dan Rumeli’ye gelmiş “Yörük
Türkmenleridir.” Demiştir.
Ünlü Tarihçi Hammer, “Yörük kadınları gibi Kula’daki Türk
kadınlarının da yüzlerini kapamadıklarını ifade eder. (…) Bu aykırı davranış
onların Türkmen kökenlerini kolayca kanıtlamaktadır.” (…) “Türkmen kadınlar,
Türkmenlerin yerleştiği dönemde Amasis’inki gibi Anadolu’da daima güzellikleriyle
ün salmıştır.”
Zübeyde Hanım okuma-yazmayı ailesinden öğrenmiştir.
Okuryazar olduğu içinde Kuran okuyabiliyor ve mahalle halkı bu özelliğinden
dolayı da kendisine Molla Zübeyde diye anmışlardır.
Mustafa Kemal, Askeri öğrenciliği yıllarındaki tatillerde
Selanik’e annesinin yanına gelir, tatil günlerinde Akrabalarının Selanik’te
bulunan Tekkelerine giderek, dini törenlerin yapıldığı günlerde dervişlere
katılıp zikir çektiği, ”hu, hu” çekerek kan-ter içinde kalıncaya kadar içinde
sema döndüğü bilinmektedir.
Mustafa Kemal’in çocukluğunu ve gençliğini yakından bilen
Kılıçoğlu Hakkı, Fatih Rıfkı Atay’a gönderdiği bir mektup ’da, genç Mustafa
Kemal’in tekke de düzenlenen semalara törenlerine katıldığını bize şöyle
anlatır. “Ailece pek yakındık. Zübeyde Molla’yı ikinci defa kocaya veren benim
büyük kaynatam Şeyh Rıfat Efendidir. Mustafa Kemal tatillerde Selanik’te sılaya
geldiği vakit büyük kaynatamın tekkesine gelir, sema törenlerinde dervişler
halkasına katılarak huuu-huu diye kan-ter içinde kalıncaya kadar döner
dururmuş” Diye anlatmıştır.
Balkanlarda ve Selanik’teki Alevi-Bektaş’ı tekkelerin nerede
ise tamamına yakını; Bektaşilere aittir.
Mustafa Kemal’in etkileyen Alevi-Bektaşi öğretisinin aileden
geldiği bir yana, Mustafa Kemal’i etkileyen Jöntürkler ve İttihat ve
terakkidir. Özgürlükçü ve liberal
düşüncelerin merkezi olan Selanik Jöntürlerin ve İttihat Terakkinin en etkin
olduğu yerlerden biridir. İttihat ve Terakki içinde aktif rol alanlardan Talat
Paşa, Enver Paşa ve Şeyhülislam Musa Kazım Efendi İttihat ve Terakki içindeki
önemli ve etkin Bektaşilerdendiler.
Mustafa Kemal’in önemle takip ettiği ve etkilendiği
kaynaklardan biri de Alevi-Bektaşi olan Namık Kemaldir. Namık Kemal,
Alevi-Bektaşi İslam anlayışının en etkin entelektüellerinden biridir. Namık
Kemal’in yazdığı “Kerbela Mersiyesi”
ile “Şahımdır Ali” isimli şiirleri çok
ünlüdür. Namık Kemal’in, Eşref Paşa’nın “Aleviyim” diye başlayan bir şiirine
nazire olarak yazdığı “Aleviyim” redifli
şiirleri pek ala örnek olarak gösterilmektedir.
Görünen köy misali kılavuz istemeden anlaşılan odur ki, her
çocuk gibi Mustafa Kemal’de çocukluk ve gençlik yıllarında babası ve
sülalesinin inanç etkisinde büyümüştür. Bundan yadırganacak hiçbir şey yoktur.
Mustafa Kemal’in Laik düşünceye varmasında, uygulanan Sünni İslam din olayının
karşındaki pozitivist tutumunda hareket etmesi ve bilim-felsefe din anlayışını
benimsemesinde Bektaşi inanç biçiminin egemen olduğu Bektaşi çevresinde
yetişmesinin, Bektaş’ı düşün öğeleriyle beslenmesinin büyük rolü olmuştur. Bektaşi
bir babanın oğlunun da Bektaş’ı olması kadar daha doğal ne olabilir ki! Mustafa
Kemal’in yaşama dair Laik, hoş görülü oluşu, Ulusal açıdan bakıldığında ise
evrensel ve çağdaş boyut da oluşu kısacası Laiklik, evrensellik, ulusçuluk,
demokrasi anlayışının katı ve dogmatik olmayışı, bağnazlık ve yobazlıktan uzak
oluşunun tüm alt yapısı çok doğaldır ki köklerini Bektaşilik öğretisinden
almıştır.
Mustafa Kemal’in okuduğu kitaplar arasında yer alan
R.Rozy’in “İslam Tarihi Üzerine Denemeler” adlı eserini okurken, süflilikten
söz eden şu satırlarla ilgilenmiştir. “ Üçüncü aşama inanç aşamasıdır. Sufi tam
anlamıyla bilime ulaşmıştır. Eskiden çok yüce görünen şey, şimdi ona sübjektif
bir inancı vermiştir. Tanrısallığın bir parçası olduğunu biliyor, kendi benliğiyle
Tanrısallık benzer düşüncelerdir. Allah’ı benliğinde bulmuştur.” Mustafa Kemal
önemli bulduğu bu paragrafın başını dikey bir çizgiyle işaretlemiştir. Mustafa
Kemal’in işaretlediği bu paragrafta Hallacı Mansur’un “Enal Hak” diye ifade
ettiği “Varlığın birliği” ne vurgu yapılmaktadır.
Sufi-Tasavvuf geleneğinde “Enel Hak” kavramı, varlığın tekliğini, her şeyi yaratan
bir büyük kaynağın var olduğunu ve yaratılmışların bir gün yine o tek büyük
kaynağa döneceğini belirtmek için kullanılmıştır.
Mustafa Kemal, R.Rozy’in “İslam Tarihi Üzerine Deneme” adlı
eseri okurken “Araplar ile Türkler tarafından Noçairis ve Farslar tarafından
Aliillahlah olarak çağrılan, kendilerini nitelendirdikleri gibi gerçeğin
insanların Ehli hak doktrininden bahsetmek istiyorum.” Diyen cümleyi
işaretlemiş ve “Yalnızca Bektaşiler istisnadır;
yalnızca sadakayla yaşamak için şereflerini bile ortaya koyarlar.
Dervişleri hiçbir tarikat bağlayıcı kılamaz”
Mustafa Kemal’in bu eserde ilgilendiği ve Alevilikte insan ruhunun,
kaynağı olan Hak’tan ayrılıp yine ona dönünceye kadar geçirdiği evreler
“Devriye” olarak adlandırılır. Alevi inancına göre bir süre konuk olduğu
bedenden ayrılan “ruh” Devriye olarak, ” Kamil insan” oluncaya kadar yeniden
vücut bulacaktır.
Mustafa Kemal okuduğu bazı kitaplarda karşılaştığı bu
“Devriye” kavramıyla ilgilenmiştir. Okuduğu J.Churchward’ın “Kayıp Kıta Mu”
adlı kitapta da şu satırlarla ilgilenmiştir. “Eğer yaşayacaksak ebediyen devam
etmeliyiz. Daire ve edebiyat gibi ebediyen devam edeceksek insanın başlangıcı
yoktur. ‘İnsan müteaddit defalar vücuda gelir. Bununla beraber evvelki
hayatından külliyen(tamamen) bihaberdir. (habersizdir.)
Mustafa Kemal; Alevi-Bektaşilik dışında Mevlevilikle de
ilgilenmiştir.
1905’de Harp Akademisini bitiren Mustafa Kemal, Sirkeci’de
kiraladığı bir ev de sık sık, ülkenin durumu üstüne toplantılar yapan Mustafa
Kemal ve arkadaşları 3 ay tutuklu kaldıktan sonra ordudan atılmamış ama Kurmay
Yüzbaşısı olarak Suriye’ye sürgüne gönderilmiştir. Zübeyde Hanım oğlunu
Suriye’nin Şam kentine, yolcu olarak uğurlamaya birkaç günlüğü ’ne İstanbul’a
gelmiştir.
Balkan Savaşları sonunda Selanik’in kaybedilmesi üzerine
burada yaşayan diğer Türkler ile birlikte Zübeyde Hanım kızı Makbule’yle
birlikte İstanbul’a gelmiş ve Beşiktaş Akaretler ’deki 76 numaralı eve
yerleşmiştir.
Mustafa Kemal Çanakkale Savaşından sonra Müttefik Orduları
Komutanı Fakenhayn’la arasındaki bir anlaşmazlık sonucunda istifa ederek
Halep’e gelmiştir. Mustafa Kemal burada sarılık hastalığına yakalanmıştır.
Mustafa Kemal’in sarılık olduğunu duyan Zübeyde Hanım oğlunu görmeye Halep’ e
gitmiş oğlunu görmüş ve İstanbul’a dönmüştür.
Mustafa Kemal, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın
imzalanmasından birkaç gün sonra 13 Kasım 1918’de Suriye Cephesi’nden ayrılarak
İstanbul’a annesinin yanına gelmiştir. Bir süre Pera Palas Otelde, bir sürede Beyoğlu’ndaki
Fansa’ların evinde, daha sonrada Şişlideki Madam Kasabyan’ın 3 katlı evini
kiralamış ve Annesi ve kız kardeşini yanına almıştır.
Mustafa Kemal 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan Samsuna hareket
etmiştir. Mustafa Kemal’in gidişinden sonra Zübeyde Hanım ve kız kardeşi
Makbule Hanım İstanbul’da yalnız kalmıştır.
Mustafa Kemal; görevle gittiği Samsundaki görevini bırakması
ve İstanbul’a dönmesi istenmiş ancak İstifa eden Mustafa Kemal hakkında Osmanlı
Hükümeti ve Padişahında onayıyla İdam kararı verilmiştir. İdam kararını duyan,
hatta öldüğünü biçimindeki haberleri duyan Zübeyde Hanım hastalanarak kısmı
felç olmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meçlisi Başkanı ve Baş Komutan, Mustafa
Kemal; hasta annesinden daha fazla ayrı kalmamak için 14 Haziran 1922’de bir
gün önce tren ile Adapazarı’nda Askerlik Şubesi Başkanı Vehip Beyin evine
getirilen annesiyle buluşmuş, geceyi annesiyle birlikte o evde geçirmiş ve
sabahleyin otomobille ana-oğul beraberce Ankara’ya gitmişlerdir.
Zübeyde Hanım ömrünün son günlerini ’de müstakbel gelini
Latife Hanımın İzmir Karşıyaka’daki Köşkünde geçirirken 15 Ocak 1923 günü 66
yaşında iken bu evde hayata gözlerini kapamıştır.