10 Temmuz 2014 Perşembe


 MUSTAFA KEMAL'İN SOYU:

 

1041 yılı civarında Hazar Denizi'nin güneyinde ve güney batısında Tahran, Kazvin Reşat, Zencan ve Tebriz bölgelerinde oturan "Kızıl Özen" veya "Kızıl Ören" bölgesinde yaşayan ve İldeniz hükümdarlarından Arslan Şah’ın oğlu, Kızıl Bey'in oymaklar'ı olduklarında bu Türkmenlere "Kızıloğuz" Türkmenleri adı verilmiştir.

Özellikle 14 ve15. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu Balkanlara doğru yayılmıştır. Bu yayılmayı önceleri korkusuz yeniçeriler, ardından da Asya'dan Avrupa'ya akın eden Türkmenler Balkanlarda Sarp Makedonya dağ eteklerine yerleşmeye başlamışlardır.

Osmanlı tarafından Anadolu'dan, Makedonya'ya göç ettirilen ki bu göçlerin hepsinin devlet organizasyonu sonucu olduğunu sanmayın içinde Osmanlının özellikle Yavuz Sultan Selim zamanında yani 1514 Çaldıran savaşı öncesi Anadolu'daki, Alevi Bektaşi'lerin kimine göre 40.000 kişi kimine göre 80.000 kişinin hunharca katledilmesinden sonra Anadolu'da arta kalan bazı. Alevi-Bektaşileri, canlarını kurtarmak için Balkanlara yönelmişlerdir.

 15. yüzyılda Anadolu'dan Makedonya'ya göç ettirilen Türkmenlerin bir kolu Kızıloğuz (Kocacık) Türkmenleridir. Yapılan tüm araştırmalar Kocacık Türkmenlerinin oğuzların Kızıloğuz boyunda olduğunu göstermektedir.

Selçuklu Devleti zamanında Anadolu'ya yerleşen Kızıloğuzlar, Osmanlının Balkanları Türkleştirme politikası (iskân) gereği Anadolu'dan Balkanlara göçürülerek Makedonya, Teselya ve Selanik'e yerleştirilmişlerdir. Bu Türkmen topluluğunun en yoğun olarak yerleştirildiği yer Teselya'nın Larisa (Yenişehir) kentidir.

Osmanlı Devletinin Balkan yarımadasındaki yayılma ve ilerlemesine paralel olarak sayıları ve önemi artan Türkmen- Yörük gruplarını organize etme ihtiyacı ortaya çıkmıştır.

Rumeli'ye çeşitli zaman ve yerlerden getirilen bu Yörük gruplar 15. yüzyılın ortalarına doğru askeri ve stratejik görevlerde belli roller üstlenmeye başlamışlardır.

İşte Mustafa Kemal'in Baba soyu da bu Yörük gruplardan biri olan Kocacık yani Kızıloğuz Türkmenlerine dayanmaktadır.

Mustafa Kemal'in babası Ali Rıza Efendi'nin dedeleri Konya Karaman'dan Aydın Söke'ye göçtürülerek, önce Vidin, daha sonra da Serez'e gelmişlerdir.

Osmanlı Padişahi ııı. Selim'in Nizam-ı Cedid düzenlemeleri döneminde, 1827 Osmanlı-Rus Savaşının yenilgisiyle meydana gelen otorite boşluğundan yararlanarak ortaya çıkan Bulgar, Yunan Sırp eşkıya veya çetelerinin Balkan coğrafyasında yaptıkları taşkınlıklar sonucu Mustafa Kemal'in Dedesi ailesiyle Selanik'e yönelmişlerdir.

 Manastır Vilayetinin Debre-i bala Sancağının Kocacık Nahiyesine gelen aile, Tahminen 1830 larda Selanik'e yerleşmişlerdir. Mustafa Kemal'in kimliğini araştıran araştırmacıların yaptıkları hesaplamaya göre, Mustafa Kemal'in babası Ali Rıza Efendi tahmini tarihle 1839 yılında, burada Dünya'ya gelmiştir.

Ali Rıza Efendi'nin babası yani Mustafa Kemal'in dedesi Kırmızı Hafız Ahmet'tir. Kırmızı Hafız Ahmet'in Kızıl Hafız Mehmet Emin Efendi ve Nimeti Hanım adında bir kız kardeşi vardır. Ali Rıza Efendinin ayrıca Rukiye Hanım isminde bir kız kardeşi ve Salih Efendi adında bir erkek kardeşi vardır.

Ali Rıza Efendi Selanik nüfus kayıtlarına "Karakocalı Yörük Taifesinden" diye kayıtlıdır.

  Mustafa Kemal'in Selanik'ten mahalle ve okul arkadaşı olan eski milletvekillerinden Hacı Mehmet Somer Bey Mustafa Kemal'in atalarının Yörük olduğunu şöyle ifade etmiştir. "Atatürk'ün ataları Anadolu'dan gelerek Manastır Vilayetinin Debre-i Bala Sancağına bağlı Kocacık Nahiyesine yerleşmişlerdir. Bunları ben Selanik'in ihtiyarlarından duymuştum. Kocacıkların hepsi öz Türkçe konuşurlar. İri yapılı adamlardır. Bunların hepsi Yörük'tür. Hayvancılıkla geçinirler, Sürüleri vardır. Bir kısmı da kerestecilik ederler. Bunların kıyafetleri, Anadolu Türklerine benzer. Yaşayışları hatta lehçeleri de aynıdır." Der.

1993 yılında gazeteci Altan Araslı "Atatürk'ün Büyükbabasının Evini Bulduk. Atatürk Yörük Türkmen'i" başlığıyla Üsküp'te görüştüğü Numan Kartal, Atatürk'ün baba soyu hakkında bize şunları aktarır.

"Ali Rıza Efendi, Manastır Vilayetinin Debre-i Bala Sancağına bağlı Kocacık'ta dünyaya geldi. Kocacık'ın tamamen Türk. Hepsi de Yörük Türkmenleri, Anadolu'dan geldiler. Bizler Müslüman Oğuzların Türkmen boyundanız. Atatürk'ün babası İşkodyalılar ailesinden, babaannesi ise Golalar ailesinden gelmektedir. Golalar ise 'hudut gazileri' anlamını taşımaktadır. Dedesi, Kocacık'ın Taşlı mahallesinden, babaannesi ise Yukarı mahallesindedir. Ayşe Hanım Taşlı mahallesine gelin gelmiştir. Kırmızı Hafız Mehmet Efendi, Çınarlı mahallesinde İlkokul öğretmenliği yapmış. Kocacık'ın Taşlı mahallesinin üst tarafında bir yokuş vardır. Önünde küçücük bir derecik akar, Bu nedenle oraya Dere mahallesi denir. İşte Ata'nın büyükbabasının evi oradaydı. Kocacık'tan temelli göç ettikleri zaman evlerini Etem Maliklere satmışlar. Malik'in oğlu Hayrettin İzmit'te oturmaktaydı. Der.

Mustafa Kemal'in kız kardeşi Makbule Hanım'da soylarının Yörük olduğunu şöyle ifade etmiştir. "Babam Ali Rıza Efendi yerli olarak Selaniklidir. Kendileri Yörük sülalesindendir. Annem her zaman Yörük olmakla iftihar ederdi." anlatmıştır.

Osmanlı Devletinin yerleştirme (İskân) siyaseti gereği Rumeli'ne göçürülen ve Mustafa Kemal'in baba soyunu oluşturan "Karakocalı" (Kızıloğuz) Türkmenlerinin Anadolu'daki kolu bugüne kadar bilindiği kadarıyla Alevidir. Rumeli'ne göçtükten sonra da Bektaşılığın etkin olduğu bir Bölgede; Aleviliklerini korumaları ve sürdürmeleri hiçte yadırganacak bir durum değildir.

Mustafa Kemal'in baba soyundaki Alevi-Bektaşi etkisine karşın, anne soyunda bazı akrabalarının Sünni İslam anlayışını benimsedikleri Yörük Türkmenlere rastlanmıştır.

Mustafa Kemal'in amcası Salih Bey'in eşi Müberra Hanım, Selanik eşrafından Mevlevi -Şeyhizade ailesindedir. Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyetine Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, Cumhurbaşkanlığı Köşkü'ne konuk olarak gelen amcasının kızı Vüsat Hanım'ın Ramazan orucu tuttuğu ve Mustafa Kemal'in de bu akrabasına iftar ve sahur yemeklerinin verilmesini isteği bilinmektedir. Ramazan orucunu tutma geleneği daha çok Sünni inanışlı İslam anlayışını benimseyenlere ait olmasına karşın, Balkanlar'daki Alevi-Bektaşi inançlı Müslümanlar arasında da Ramazan orucu tutanlar görülmüştür.

Mustafa Kemal'in Babası Ali Rıza Efendinin Mustafa'dan başka Ahmet ve Ömer isimli iki oğlu ve Naciye, Fatma, Makbule adlı üç kızı olmuş fakat Mustafa ve Makbule adlı üç kızı olmuş; fakat Mustafa ve Makbule dışındaki çocukları küçük yaşta ölmüştür.

Mustafa Kemal'in Babası Ali Rıza Efendi Osmanlı-Yunan sınırındaki Olimpos Dağının ormanlarla kaplı eteklerindeki Paşaköprüsü gümrük kontrol noktasında, gümrük muhafaza memurluğu yaptığı yıllarda ailesiyle birlikte çok sıkıntı çekmiştir. Burası kara yolu bile olmayan çok kötü koşulları olan bir yerdir. Ali Rıza Efendi ailesini derme çatma bir eve yerleştirebilmiştir. Üstelik burası Rum çetelerinin herkesi haraca bağladığı bir uğrak yeridir. Çok geçmeden aile ikinci çocukları olan Ömer'i de ilaçsızlık ve bakımsızlık nedeniyle kaybedeceklerdir. Bu ölüm olayında sonra kızları Fatma ve sonrada oğulları Ömer ile iki çocukları daha ölür. Şimdi ailenin tüm dikkatleri sağ kalan Ahmet'e yoğunlaşmıştır. Ancak bir süre sonra oğulları Ahmet de ölür. Ali Rıza Efendi oğlu Ahmet'i sahilde açtığı mezara gömer. Bazı kaynaklara göre ve Soner Yalçın'ın 18 Mayıs 2008'de Hürriyet gazetesinde yayınladığı "Ali Rıza Efendi ile Zübeyde Hanım Evliliğinin Trajik Hikâyesi" adlı çalışmada bize aktardığı gibi, o gece çıkan fırtına denizde dev dalgalara neden olmuş ve kıyıları döven dalgalar Ahmet'in mezarını aşındırmış ve Ahmet'in cesedi açığa çıkmıştır. Ahmet'in o küçük bedeni, dağlardan inen aç çakallara yem olmuştur. Sabah bu korkunç manzarayı gören Zübeyde Hanım oracıkta bayılmıştır. Bu elem dolu olay güzü yaşlı anneyi ruhsal olarak çökertmiştir.

Mustafa Kemal'in baba soyu, dedesinin kardeşi Kırmızı Hafız Mehmet Emin Efendi tarafından devam ettirilerek günümüze kadar ulaşmıştır. Onun oğlu Salih Efendi ve ikinci eşi Müberra Hanım'dan olan çocuklarla aile yedinci kuşağa ulaşmıştır. Belgelerde Mustafa Kemal'in Müberra Hanım'a "yenge" diye hitap ettiği görülmektedir. Bunların beş çocuklarından biri olan Necati Erbatur 28 Eylül 1927'de Dolmabahçe Sarayı'nda yapılan törenle nişanlanmış; diğer çocukları Vüsat Erbatur'un kızı Nesrin Hanım ile Feridun Söğütlügil'in nikâhları 2 Ekim 1937'de Park Otel'inde yapılmış ve nikâh törenine Mustafa Kemal katılmıştır. Mustafa Kemal ayrıca bazı özel mektuplarında "Lütfi enişte" diye birinde bahsetmektedir. Ancak Selanik'te yaşadığı anlaşılan bu "Lütfi eniştenin" kim olduğu şimdiye kadar anlaşılamamıştır.

 

Mustafa Kemal’in Annesi Zübeyde Hanım 1857 yılında Selanik yakınlarında Lagaza ‘da dünyaya gelmiştir.  Zübeyde Hanım Öz-Türk’tür. Ünle araştırmacı yazar L.Kinross’un Zübeyde Hanım için bize şu cümlelerle hitap etmektedir.

“Zübeyde Hanım, damarlarında ilk göçebe Türk kabilelerinin torunları olan ve hala Toros dağlarında özgür yaşamlarını sürdüren sarışın Yörüklerin kanını taşıdığın düşünmekte hoşlanırdı.” Der.

Zübeyde Hanım’ın bu kimliğinden hoşlanması çok yerinde bir bilgiye dayanır, çünkü Zübeyde Hanımın soyuna Osmanlı döneminde Evlad-ı Fatihan denirdi. Osmanlının yayılma-genişleme dönemlerinde vatan haline getirilen ve bu topraklara yerleştirilen yedi göbek Türklere verilen addır.

Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde Hanım’ın soyu Konya Karaman’dan Rumeli’ye gelen ve bundan dolayı da Rumeli’deki diğer Yörük gruplarından faklı olarak “Konyarlar” olarak bilinen Yörüklerdendi.

Konya Karamanoğullarının 1466 yılında Fatih Sultan Mehmet döneminde ortadan kaldırılması sonucu, Konya Karaman ahalisinin Rumeli’ye göçürülerek yine bir iskana tabi tutulmuşlardır.

Zübeyde Hanımın soyu önce Konya Karamandan alınarak Batı Makedonya’daki Vodin ilçesi’nin batısındaki Sarıgöl Bucağına yerleştirilmişler. Daha sonraları ’da Selanik dolaylarına gelmişlerdir. Zübeyde Hanımın babası Sofuzade Feyzullah Efendidir.

Mustafa Kemal’in dedesi Kırmızı yâda Kızıl Hafız Ahmet Bey’i de tanıyan Aydın Milletvekili Tahsin Zan, Zübeyde Hanımın baba soyu hakkında şu bilgileri vermektedir. “Atatürk’ün validesi Zübeyde Hanım, Sofuzade ailesinden Feyzullah Ağa’nın kızıdır. Bunlar Selanik’te doğmuşlardır. Bu aile bundan 130 sene evvel Sarıgöl’den Selanik’e gelmişlerdir. Vodina Kazasının batısında Sarıgöl Nahiyesinden 16 köyden ibaret olan bu nahiye ailesi Makedonya ve Teselya’nın fethinden sonra Konya civarı ahalisinden Osmanlı hükümetinin sevk ve iskân ettirdiği Türkmenlerdendir.” Diye anlatır.

Mustafa Kemal’in kız kardeşi Makbule Hanım, annesi Zübeyde Hanım’ın sık sık, “Soyumuz Yörük’tür. Konya Karaman yöresinden buraya gelmişiz. Babam Feyzullah Efendi’nin büyük amcası Konya’da kalmış, Mevlevi Dergâhına girmiş orada Yürüklüğü tutmuş” dediğine tanıklık etmiştir. Makbule Hanım bir gün ağabeyi Mustafa Kemal’e “Yörük ne demektir?” diye sorduğunda, Mustafa Kemal’in de cevaben “Yürüyen Türk demektir.” Dediğini bize Makbule Hanım anlatır.

Bin yıldan fazla olmuş, Türkmen göçebelerinin Anadolu’ya yerleşmeye başlaması. Bu gün bile bu Yörükler İslamiyet’i kendi kültürleri ile harmanlamış olarak ulusal karakterini muhafaza etmişlerdir.

E.Behnan Şapolyo’nun Ruşen Ünaydın’dan naklettiğine göre, Mustafa Kemal birçok kere “Benim atalarım Anadolu’dan Rumeli’ye gelmiş “Yörük Türkmenleridir.” Demiştir.

Ünlü Tarihçi Hammer, “Yörük kadınları gibi Kula’daki Türk kadınlarının da yüzlerini kapamadıklarını ifade eder. (…) Bu aykırı davranış onların Türkmen kökenlerini kolayca kanıtlamaktadır.” (…) “Türkmen kadınlar, Türkmenlerin yerleştiği dönemde Amasis’inki gibi Anadolu’da daima güzellikleriyle ün salmıştır.”

Zübeyde Hanım okuma-yazmayı ailesinden öğrenmiştir. Okuryazar olduğu içinde Kuran okuyabiliyor ve mahalle halkı bu özelliğinden dolayı da kendisine Molla Zübeyde diye anmışlardır.

 

Mustafa Kemal, Askeri öğrenciliği yıllarındaki tatillerde Selanik’e annesinin yanına gelir, tatil günlerinde Akrabalarının Selanik’te bulunan Tekkelerine giderek, dini törenlerin yapıldığı günlerde dervişlere katılıp zikir çektiği, ”hu, hu” çekerek kan-ter içinde kalıncaya kadar içinde sema döndüğü bilinmektedir.

Mustafa Kemal’in çocukluğunu ve gençliğini yakından bilen Kılıçoğlu Hakkı, Fatih Rıfkı Atay’a gönderdiği bir mektup ’da, genç Mustafa Kemal’in tekke de düzenlenen semalara törenlerine katıldığını bize şöyle anlatır. “Ailece pek yakındık. Zübeyde Molla’yı ikinci defa kocaya veren benim büyük kaynatam Şeyh Rıfat Efendidir. Mustafa Kemal tatillerde Selanik’te sılaya geldiği vakit büyük kaynatamın tekkesine gelir, sema törenlerinde dervişler halkasına katılarak huuu-huu diye kan-ter içinde kalıncaya kadar döner dururmuş” Diye anlatmıştır.

Balkanlarda ve Selanik’teki Alevi-Bektaş’ı tekkelerin nerede ise tamamına yakını; Bektaşilere aittir.

Mustafa Kemal’in etkileyen Alevi-Bektaşi öğretisinin aileden geldiği bir yana, Mustafa Kemal’i etkileyen Jöntürkler ve İttihat ve terakkidir.  Özgürlükçü ve liberal düşüncelerin merkezi olan Selanik Jöntürlerin ve İttihat Terakkinin en etkin olduğu yerlerden biridir. İttihat ve Terakki içinde aktif rol alanlardan Talat Paşa, Enver Paşa ve Şeyhülislam Musa Kazım Efendi İttihat ve Terakki içindeki önemli ve etkin Bektaşilerdendiler.

Mustafa Kemal’in önemle takip ettiği ve etkilendiği kaynaklardan biri de Alevi-Bektaşi olan Namık Kemaldir. Namık Kemal, Alevi-Bektaşi İslam anlayışının en etkin entelektüellerinden biridir. Namık Kemal’in yazdığı  “Kerbela Mersiyesi” ile  “Şahımdır Ali” isimli şiirleri çok ünlüdür. Namık Kemal’in, Eşref Paşa’nın “Aleviyim” diye başlayan bir şiirine nazire olarak yazdığı “Aleviyim”  redifli şiirleri pek ala örnek olarak gösterilmektedir.

Görünen köy misali kılavuz istemeden anlaşılan odur ki, her çocuk gibi Mustafa Kemal’de çocukluk ve gençlik yıllarında babası ve sülalesinin inanç etkisinde büyümüştür. Bundan yadırganacak hiçbir şey yoktur. Mustafa Kemal’in Laik düşünceye varmasında, uygulanan Sünni İslam din olayının karşındaki pozitivist tutumunda hareket etmesi ve bilim-felsefe din anlayışını benimsemesinde Bektaşi inanç biçiminin egemen olduğu Bektaşi çevresinde yetişmesinin, Bektaş’ı düşün öğeleriyle beslenmesinin büyük rolü olmuştur. Bektaşi bir babanın oğlunun da Bektaş’ı olması kadar daha doğal ne olabilir ki! Mustafa Kemal’in yaşama dair Laik, hoş görülü oluşu, Ulusal açıdan bakıldığında ise evrensel ve çağdaş boyut da oluşu kısacası Laiklik, evrensellik, ulusçuluk, demokrasi anlayışının katı ve dogmatik olmayışı, bağnazlık ve yobazlıktan uzak oluşunun tüm alt yapısı çok doğaldır ki köklerini Bektaşilik öğretisinden almıştır.

Mustafa Kemal’in okuduğu kitaplar arasında yer alan R.Rozy’in “İslam Tarihi Üzerine Denemeler” adlı eserini okurken, süflilikten söz eden şu satırlarla ilgilenmiştir. “ Üçüncü aşama inanç aşamasıdır. Sufi tam anlamıyla bilime ulaşmıştır. Eskiden çok yüce görünen şey, şimdi ona sübjektif bir inancı vermiştir. Tanrısallığın bir parçası olduğunu biliyor, kendi benliğiyle Tanrısallık benzer düşüncelerdir. Allah’ı benliğinde bulmuştur.” Mustafa Kemal önemli bulduğu bu paragrafın başını dikey bir çizgiyle işaretlemiştir. Mustafa Kemal’in işaretlediği bu paragrafta Hallacı Mansur’un “Enal Hak” diye ifade ettiği “Varlığın birliği” ne vurgu yapılmaktadır.

Sufi-Tasavvuf geleneğinde “Enel Hak”  kavramı, varlığın tekliğini, her şeyi yaratan bir büyük kaynağın var olduğunu ve yaratılmışların bir gün yine o tek büyük kaynağa döneceğini belirtmek için kullanılmıştır.

Mustafa Kemal, R.Rozy’in “İslam Tarihi Üzerine Deneme” adlı eseri okurken “Araplar ile Türkler tarafından Noçairis ve Farslar tarafından Aliillahlah olarak çağrılan, kendilerini nitelendirdikleri gibi gerçeğin insanların Ehli hak doktrininden bahsetmek istiyorum.” Diyen cümleyi işaretlemiş ve “Yalnızca Bektaşiler istisnadır;  yalnızca sadakayla yaşamak için şereflerini bile ortaya koyarlar. Dervişleri hiçbir tarikat bağlayıcı kılamaz”

Mustafa Kemal’in bu eserde ilgilendiği ve Alevilikte insan ruhunun, kaynağı olan Hak’tan ayrılıp yine ona dönünceye kadar geçirdiği evreler “Devriye” olarak adlandırılır. Alevi inancına göre bir süre konuk olduğu bedenden ayrılan “ruh” Devriye olarak, ” Kamil insan” oluncaya kadar yeniden vücut bulacaktır.

Mustafa Kemal okuduğu bazı kitaplarda karşılaştığı bu “Devriye” kavramıyla ilgilenmiştir. Okuduğu J.Churchward’ın “Kayıp Kıta Mu” adlı kitapta da şu satırlarla ilgilenmiştir. “Eğer yaşayacaksak ebediyen devam etmeliyiz. Daire ve edebiyat gibi ebediyen devam edeceksek insanın başlangıcı yoktur. ‘İnsan müteaddit defalar vücuda gelir. Bununla beraber evvelki hayatından külliyen(tamamen) bihaberdir. (habersizdir.)

Mustafa Kemal; Alevi-Bektaşilik dışında Mevlevilikle de ilgilenmiştir.

1905’de Harp Akademisini bitiren Mustafa Kemal, Sirkeci’de kiraladığı bir ev de sık sık, ülkenin durumu üstüne toplantılar yapan Mustafa Kemal ve arkadaşları 3 ay tutuklu kaldıktan sonra ordudan atılmamış ama Kurmay Yüzbaşısı olarak Suriye’ye sürgüne gönderilmiştir. Zübeyde Hanım oğlunu Suriye’nin Şam kentine, yolcu olarak uğurlamaya birkaç günlüğü ’ne İstanbul’a gelmiştir.

Balkan Savaşları sonunda Selanik’in kaybedilmesi üzerine burada yaşayan diğer Türkler ile birlikte Zübeyde Hanım kızı Makbule’yle birlikte İstanbul’a gelmiş ve Beşiktaş Akaretler ’deki 76 numaralı eve yerleşmiştir.

Mustafa Kemal Çanakkale Savaşından sonra Müttefik Orduları Komutanı Fakenhayn’la arasındaki bir anlaşmazlık sonucunda istifa ederek Halep’e gelmiştir. Mustafa Kemal burada sarılık hastalığına yakalanmıştır. Mustafa Kemal’in sarılık olduğunu duyan Zübeyde Hanım oğlunu görmeye Halep’ e gitmiş oğlunu görmüş ve İstanbul’a dönmüştür.

Mustafa Kemal, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından birkaç gün sonra 13 Kasım 1918’de Suriye Cephesi’nden ayrılarak İstanbul’a annesinin yanına gelmiştir. Bir süre Pera Palas Otelde, bir sürede Beyoğlu’ndaki Fansa’ların evinde, daha sonrada Şişlideki Madam Kasabyan’ın 3 katlı evini kiralamış ve Annesi ve kız kardeşini yanına almıştır.

Mustafa Kemal 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan Samsuna hareket etmiştir. Mustafa Kemal’in gidişinden sonra Zübeyde Hanım ve kız kardeşi Makbule Hanım İstanbul’da yalnız kalmıştır.

Mustafa Kemal; görevle gittiği Samsundaki görevini bırakması ve İstanbul’a dönmesi istenmiş ancak İstifa eden Mustafa Kemal hakkında Osmanlı Hükümeti ve Padişahında onayıyla İdam kararı verilmiştir. İdam kararını duyan, hatta öldüğünü biçimindeki haberleri duyan Zübeyde Hanım hastalanarak kısmı felç olmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meçlisi Başkanı ve Baş Komutan, Mustafa Kemal; hasta annesinden daha fazla ayrı kalmamak için 14 Haziran 1922’de bir gün önce tren ile Adapazarı’nda Askerlik Şubesi Başkanı Vehip Beyin evine getirilen annesiyle buluşmuş, geceyi annesiyle birlikte o evde geçirmiş ve sabahleyin otomobille ana-oğul beraberce Ankara’ya gitmişlerdir.

Zübeyde Hanım ömrünün son günlerini ’de müstakbel gelini Latife Hanımın İzmir Karşıyaka’daki Köşkünde geçirirken 15 Ocak 1923 günü 66 yaşında iken bu evde hayata gözlerini kapamıştır.