29 Kasım 2017 Çarşamba

1000 YIL SONRA BULUŞAN ATMALILAR


Atmalılar Aşireti bin yıl sonra Arguvan'da buluştu.

Amcaoğulları diye hitap eden aşiret üyeleri tarihlerinin araştırılmasında birleşerek Atmalı derneklerin federasyon çatısı altında birleştirilmesini istedi

Anadolu'da bin yıllık bir geçmişe sahip Atma ve Atmalı Aşireti mensupları ilk kez Arguvan’ının Kadebela (Güngören) köyünde Malatya Atmalılar Derneğinin organize ettiği buluşmaya katılarak bin yıllık bir hasreti giderdi.

Tarihçi araştırmacılar, bin yıllık bir tarihleri bulunan ve 12 Oymaklı Kürt boyuna ayrılan Atmalılar Aşireti, yaşadıkları yerlerde Sünnî, Şafi ve Alevî olarak yaşıyor. Tarihçilerin Boylar topluluğundan mürekkep bir konfederasyon olduğu söylediği Rişvav kabîlesine bağlı olan Atmalılar yüzyıllardır Kürmançca konuşuyor. Konfederasyon içerisinde yer alan 12 boyu ise 1- TİLKİLER, 2- KIZIRLI, 3- HAYDARLI, 4- KETİLER, 5- SADAKALAR, 6- KIZKAPANLI, 7- KARAHASANLAR, 8- KARALAR, 9- AĞCALAR, 10- TURUÇLU, 11- KABALAR, 12- MAHKÂNLI olduğu yazılıyor.

İşte bu boylara mensup Atmalı Aşiret üyeleri, Malatya Atmalılar Derneğinin çağrısı üzerine hafta sonunda Arguvan'a geldiler. İlk kez bir araya gelen Atmalıların 23 il den gelen üyerlerin birbirlerine bezemeleri hemen dikkat çekerken, söz alan konuşmacılar, birbirlerimize benziyormuşuz demekten kendilerini alamadılar.

Atmalıların buluşmasına 23 İl'de birbirlerinden habersiz kurulan Atmalı Dernekleri ile aşiret reisleri yada temsilcilerinden oluşan yaklaşık 150 kişilik davetlinin yanı sıra Malatya bölgesindeki Atmalılarında katılımıyla etkinliğe yaklaşık 500 Atmalı katıldı. Arguvan Belediye Başkanı Hüseyin Taştan'da gelen misafirleri karşılayarak ilçemize hoş geldiniz dileğinde bulundu.

Malatya Atmalılar Derneği Başkanı Mehmet Ali Başıbüyük, bin yıllık bir geçmişe sahip Atmalıları ilk kez bir araya getiren Atmalılar İlköğretim Okulu olduğunu belirterek, Bu okulu yapmaya başlarken, internetinde sayesinde Atmalı Amcaoğullarımızla buluşma imkanı bulduk. İlk kez Atmalı Amcaoğullarımızı Atma'da ağırlamanın onurunu yaşıyoruz. Bizi bir araya getiren bu okulun yapımı olmuştur. Şimdi tarihimizi araştıracağız, inançlarımızı ve görüşlerimizi bir kenara bırakarak Atmalılar Aşiretinin tarihini ortaya çıkarmakla birlikte kültürümüzü ve geleneklerimizi yaşatmak için olduğumuz her yerde çalışacağız dedi.

 ATMALILARIN NÜFÜSÜ MİLYONLARI AŞMIŞTIR

Arguvan ilçesine gelen Kahramanmaraş Pazarcık'ta yaşayan Atmalıları aşireti reisi ve eski Pazarcık Belediye Başkanı Ali Bozdağ, Atmalıların 12 Boydan oluştuğunu belirterek, Bin yıllık bir tarihi olan Atmalılar aşiretinin mensuplarıyız. Araştırmalarımıza göre atalarımız bin yıl kadar önce bin 200 çadırla birlikte Horasan'a gelmişler. Bu büyük bir aşiret olduğumuzu gösterir. Atma aşireti 12 boydan yani 12 aileden meydana gelir. Bu 12 boy ya da aile 1515 yılına kadar Alevi inancını yaşamıştır. Bundan sonra bazı boylarımız Sünnileşmiştir. Ama 12 ailemiz ve boyumuz kardeştir. Bu kardeş boyların nüfusu bugün itibariyle milyonları aşmıştır. Ben 4 milyon Atmalı yaşıyor diye tahmin ediyorum dedi.

ATMALI DEVLETİN YANINDA OLMUŞTUR

 Pazarcık eski Belediye Başkanı Ali Bozdağ, Kurtuluş savaşında Dedesinin Gaziantep'e ve Maraş'ı işgal eden Faransızlara karşı kurulan Direnişi bizzat örgütleyerek Fransızları püskürttüklerini anlatarak Atatürk'ün dedesini Milletvekili yaptığını anlatarak Atmalılar tarih boyunca Devletin yanında yer almıştır. Ve bulunduğu her bölge de de lider olmak için mücadele etmiştir dedi. Bu arada Fransız direnişinin kahramanı Karayılan'ında Atmalı olduğu vurgulanırken, Adıyaman-Gölbaşından gelen Karayılan'ın torunu Kemal Karayılan'da Atmalıların buluşmasına katıldı.

FEDERASYON KURULMASINI İSTEDİLER

Arguvan'ın Kömürlük köyünde yapılan Atmalılar İlköğretim Okulunda ilk kez tanışan Atmalılar, daha sonra Şotik Köyünde yapılan düğün törenini de izleyerek birlikte halay çektiler. Akşam'da Kadebela köyünde düzenlenen etkinliğe katılan Atmalılar, yaptıkları konuşmalarda, 23 ilde bulunan Atma veya Atmalı aşiret mensuplarının tüm derneklerini bir çatı altında toplayacak bir Federasyon kurulmasını isteyerek, tarihçi ve araştırmacıların Atmalıların tarihini ortaya çıkarmaları için birlikte çalışılmasını önerdiler. Atmalılar buluşmasının bundan sonra daha büyük katılımlarla her yıl yapılmasını isteyen Atmalılar, Dayanışma ve birlik beraberlik çağrısı yaptılar. Alevi, Sünni hatta Şafi inancına mensup olduklarını söyleyen Atmalılar, inançların ve siyasal tercihlerin bir kenara bırakılarak Atmalıların kültürel yapısının bin yıllık tarihle bugünlere kadar geldiğini anlattılar.

23 İl'den misafir olarak gelen Atmalılar, Güngören (Kadebela) Köyünde yaşayan Atmalılar tarafından evlerde misafir edildiler. Birbirlerine Amcaoğulları diye hitap eden Atmalılar, birbirlerine benzer omalerıyle de dikkat çektiler.

İŞTE BİN YIL SONRA BİR ARAYA GELEN ATMALILAR:

Kahramanmaraş Pazarcık eski Belediye Başkanı ve aşiret reisi Ali Bozdağ,Pazarcık-Kahramanmaraş Atmalıspor Derneği Başkanı Mehmet Kanışirin, Elbistan'dan iş adamı Şaban Erdoğan, Ali Gültekin Biniş,Pazarcık Mağıkan Köyü Muhtarı Seydi Karalı, Adıyaman Suvarlı'dan Arafettin Mutlu, Gaziantep Şahinbey'den Karaca Yapışkan, Gaziantep-Nurdağı Yaylacık köyünden Ökkeş Kavak,Gaziantep Nurdağı- Atmalı köyünden Yazar Mehmet Demir Atmalı, Gaziantep-Nurdağı Atmalı köyü muhtarı Mehmet Karakuş, Gaziantep-İslahiye Atmalı köyünden Tarih öğretmeni İbrahim Uçar ve Hasan Uçar, Gaziantep-Nurdağı Atmalı köyünden Kemal Kılıç, Şanlıurfa-Bozova Atmanlı Dernek Başkanı Aziz Babacan, Şanlıurfa-Suruç Atmanaki köyünden Aziz Aslan, Adıyaman Gölbaşı'dan Gaziantep'te Fransızlara karşı direnişi başlatan Karayılan'ın torunu Kemal Karayılan, Adıyaman-Suvarlı Belediye Başkanı Ömer Bozdağ, Adıyaman Besni'den Karalar köyü muhtarı Başo Yıldırım, Diyarbakır-Kulp'tan Atmanaki Yeşilköyliler Derneği Başkanı Hayrettin Ülgen ve Mehmet Çelik, Mehmet Fidan, Muş-Bulanık'tan Atmanakilerden M.Emin Mutlu, Kars-Ardost'tan Ankara Gölbaşında oturan aileleri temsilen Kadir Karslı, Yozgat-Sorgun, Atmanlı Gönişin köyünden Osman Kaplan ve Hüseyin Atmaz, Yosgat-Akdağmadeni Kartal köyünden Necati Uyanık, Yozgat-Çekerek'ten Cemaloğlu köyü Muhtarı Mustafa Yaşar Şahin,Bitlis-Ahlat Nzik Köyünden Maşallah Karacar, Erzincan-Kemah Atma köyü muhrtarı Nurettin Kutlu,Erzincan-İliç Atma köyü muhtarı Muhlis Tavlı,Konya-Cihanbeyli Sağlık Köyü Muhtarı Osman Akpolat, Gaziantep-İslahiye'den işadamı Mustafa Atmaca, Gaziantep-Yavuzeli'den Ahmet Özdal, Gaziantep-Şehitkamil Mahmatlılar Derneği Başkanı Nafi Çağlar,Antalya-Manavgat Tilkiler Köyü Muhtarı ve Emekli İmam Selahattin Yılmaz, Siirt-Baykan'dan Araştırmacı Menat Kaplan,Gaziantep Barosundan Av. Mehmet Gökdağ, K.Maraş-Pazarcık'tan Ali Delibalta, Ali Taşkın, Av. Ufuk BOzdağ, Mardin-Midyat eski Belediye Başkanı Feramez Aslan, Sivas-Gürün'den Erdoğan Toklu, Ağrı Patnos'tan Atmanaki aşiret ileri gelenlerinden Fesih Cömert, Ağrı-Patnos Ağrı Yardımlaşma Derneği Başkanı Mehmet İnci, Siirt-Baykan'dan Bapir Acar, Maraş-Afşin Atmalı Köyü eski muhtarı Derviş Köse,Ağrı-Patnos'tan Lİs Müdürü M.Akif Dadaş, van-Çaldıran'dan Celal Kalay, Siirt-Baykan'dan olup Gaziantep'te oturan Av. Metin Çeliker, Siirt-Kermetik'ten Atmanalı aşiretinden Hasan AçıkVan-Erciş Toprak köyünden Mehmet Emin Dağ, Gaziantep Cemevi Başkanı Hüseyin Karakaş, Erzurum-Pazaryolundan Osman Akpınar, Samsun-Çarşamba Tilkili köyü muhtarı Hasan Öztürk. (Kaynak:vahap.guner@mynet.com)

28 Kasım 2017 Salı

ALİŞER İN TORUNU RÜSTEM AVCI


WWWWem AVCI Yazıları































































11 Ağustos 2013 Pazar



‘Özür'lü devlet’ gereğini yapmalı...

06 Aralık 2011  

Bu yazıyı herhangi bir etnik grup, inanç grubu, siyasi grup ya da aile adına kaleme almıyorum.

İfade edeceğim bütün görüşler “geleneksel aidiyet bağı” içerisinde olduğum kesimlerin çoğunlukla destekledikleri görüşler olsa da, aşağıda yazacaklarım her satırıyla bana aittir.

Öncelikle şunu belirtmeliyim; ben bu tartışmanın birinci dereceden tarafıyım. Salt aile bağlarından ötürü değil, insan hakları, temel hak ve özgürlükler noktasında da tarafım.

Bir yanımla Dersim ve Koçgiri isyanının komutanı Alişer Efendi ve eşi Zarife Hanım'ın torunuyum.

Diğer yanımla da bu ülkede resmî ideolojinin hak ve özgürlüklere karşı uyguladığı saldırgan tavrının tanığı bir yurttaşım.

Yani nereden bakarsanız bakın tarafım.



(Alişer Efendi ve Zarife Hanımın çocukları olmaz. Kardeşi Kasım Çavuş’un oğlu Sabri’yi evlatlık alırlar. Devletin, Alişer Efendi ve Zarife Hanım'ın katlının ardından Sabri Bey’i (dedemi) Elazığ Valiliği'nde bir göreve (net bir bilgi olmamakla beraber vali vekili veya kâtibi) tayin edilir ancak aile baskısı ve yaşanan büyük acı Sabri Bey’in bu görevde uzun süreli olmasına mani olur. Kısaca Alişer’in oğlu Dedem Sabri Bey, Sabri Beyin beş çocuğundan en küçük oğlu Hasan Cemal Avcı’nın oğlu Rüstem Avcı’yım. Aile şeceresine ilişkin daha uzun bilgi verebilirim.)



Nuri Bey (sol başta-Sabri dedemin kardeşi), Sabri Bey (sağ başta-Alişer Efendi'nin evlatlık aldığı dedem) Şevket amcam (ortada-Sabri beyin oğlu, babamın abisi)

Katliamının 74. yılında nihayet Dersim’i tartışmaya başlayabildik.

Bütün basın organları aynı anda “meğer Dersim diye bir yer ve Dersim katliamı diye bir vahşet(?) varmış” demeye, ilgili ilgisiz herkesle bu konuyu tartışmaya başladılar.

İnsan aklının ve vicdanının kabul edemeyeceği faşizan ifadelerin yanı sıra çarpıtılmış tarih bilgisi ile beslenmiş okur-yazar takımının gerçekle yüzleştiklerinde düştükleri durumu yer yer içim acıyarak izledim.

Tarihe mal olmuş bu kıyıma dair edeceğim kelamlarımın kinden, nefretten, hamasetten uzak, sadece tartışmaya katkı sunacak nitelikte olmasını istiyorum.

Siyasi partiler boyutuyla da son günlerde yürütülen tartışmanın ne denli gerçeklerden uzak ve salt seçmen tabanına dönük bir tartışma olduğunun altını çizmeliyim. Ama yine de “her şerde bir hayır vardır” kabilinden bugün bu devlet ayıbının tartışılıyor olması çağdaş demokrasiye ulaşmak noktasında ülke insanı olarak beni umutlandırıyor.



Uzun yıllar sadece eş, dost, akraba içerisinde konuşabildiğimiz bu katliamı, her ne nedenle olursa olsun kamuoyunda konuşuluyor olabilmesini de ayrıca önemsiyorum.

Başbakan'ın CHP içindeki bir yarayı görüp, siyasi kazanımlar gözeterek kaşımasıyla güncelleşen Dersim tartışmasında her an sapla saman birbirine karıştırılıyor olsa da bu bir süreçtir, eğrisi doğrusuyla yaşanmalıdır diye düşünüyorum. Ancak bu tartışma sürecinde yayınlanan kaynakların azlığı ve devletin (egemenlerin) her dönem uyguladığı dezenformasyonla karşı karşıya kaldığımız da su götürmez bir gerçektir. Öyle ki; ne zaman konu hakkında “tarihçilere bırakalım” yorumu yapılsa irkiliyorum.

Egemenlerin, galiplerin gerçekleri çarpıtarak uydurdukları tarih hikâyeleri ile dolu bu ülke daha fazla bu resmi yalanlarla zaman kaybetmemelidir diye düşünüyorum.

Yine bu tartışma sürecinde 38 Dersim sürgününe ilişkin İsmet İnönü’nün torunu Gülsün Bilgehan’ın “Ne var yani? İyi ki de sürülmüşler Tunceli’den. Orta çağ koşullarında yaşamaktan kurtulmuşlar. Çağdaş, eğitimli, kültürlü, insanlar çıkmış Tunceli’den bu sürgün sonucunda!” yorumu Mussoloni’nin bile kemiklerini sızlatır niteliktedir.

Ama bu yorum dahi dönemin, başta Mustafa Kemal ve İsmet İnönü’nün gerçek maksatlarının ne olduğunu özetlemeye yetmektedir. Ben şahsen Bilgehan’ın bu talihsiz açıklamasının doğal bir refleks olduğunu düşünüyorum.

CHP’de siyaset yapan ve siyasal ikballeri aşkına, bulundukları makamı korumak adına onurlu bir duruş sergileyemeyen başta genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere birçok CHP’linin Dersim turnusolü ile halk nezdinde tasfiye edileceğini söylemek bir kehanet olmasa gerek.

CHP, günü kurtarma siyasetiyle tarihe bir iz düşülemeyeceğini, tarihin sadece kahramanları hatırlayacağını bilmelidir.

Başbakan Erdoğan Dersim katliamından ötürü dilediği özrün arkasında ne kadar kalır, ya da bu özür konusunda ne kadar samimidir bilemem.

Ama bildiğim bir şey varsa resmi tarih ve resmî ideolojinin nihayet ezberi bozulmuştur.

Bir gecede yaratılmaya çalışılan tek tip toplum projesi uğruna akıtılan kan geç de olsa ortalığa sızmıştır.

En muhafazakârından, sosyalistine, liberaline kadar herkesin yüreğini sızlatan bu katliamın CHP seçmenince de vicdan temelli değerlendirildiğini düşünüyorum.

“Yeni CHP ”nin eski tavrındaki ısrarı CHP’yi çatırdatır mı bilinmez. Ama bugünden itibaren tarihle yüzleşmek konusunda statükocu kalınamayacağı, güya “devletin bekası uğruna” halka zulüm yapılamayacağı teyidinin de yapılmış olduğu kanısındayım.

CHP bundan sonra ne yapar?

AKP’nin yarattığı bu gündemle çalkalanıp debelenir mi?

Ya da Dersim katliamı salt CHP’yi mi bağlar ve AKP katliamcıların siyasal genlerini de taşımakta mıdır?

Özür dilemekle asıl hedef Dersim seçmenini CHP ve BDP’den uzaklaştırmak, hatta AKP’li yapmak mıdır?

Dersimliler insan hak ve özgürlüklerini özümsemiş, insan-doğa-vicdan merkezli siyasi tercihlerini hak eden zeminlerde sürdürmeye devam edeceklerdir. Bu tercihleri hangi partide zemin bulur?

Şu an için açıkçası çok da merak etmiyorum.

AKP’nin ve dolayısıyla devletin ne yapacağı ya da ne yapması gerektiğiyle, kamuoyunun yıllar yılı resmi yalanlarla nasıl kandırıldığını görmesiyle daha çok ilgiliyim.

Anadolu’da bir söz vardır; “Söz ağızdan bir kez çıkar”.

Bu ülkenin Başbakanı "Devlet olarak özür diliyorum" dedi ve söz ağızdan çıktı. Artık, bu sözün gereğini yerine getirmek zamanıdır.

“Toplumsal mutabakat” deyimini çok seven AKP’nin son yıllarda ortaya koyduğu siyasi iradesi ile niyeti arasında ciddi çelişkiler bulunmaktadır.

Öyle ki; siyaseten sürekli birtakım açılımlar dillendirip bir iyi niyet beyanında bulunurken, iktidar olmanın kudretiyle bu niyeti siyasi iradeyle buluşturamamaktadır.

Düşünün ki yüzde 50 gibi ciddi bir oy potansiyeline sahipsiniz, ancak Kürt sorunu gibi yıllara mal olmuş, yakıcılığını koruyan bir konuda hala bahanelere sığınıyorsunuz. Hal böyleyken Dersim özrünüzde de bir samimiyetsizlik suçlaması ile karşı karşıya kalmanız kaçınılmaz olacaktır.

Siyaset, kurallarıyla yapılmalıdır.

Eğer 1934 yılında alınan TBMM kararları sonucu katliama varan bir sonuç yaşandıysa, dilenecek özrün öncelikli yeri yine TBMM olmalıdır.

Birçok konuda biçimciliği reddetsek de bir özrün samimiyetinin, dileniş biçiminde gizli olduğunu da biliriz.

Dersim, Alman Başbakanı Wall Birand’ın Varşova gettosunda diz çökerek Yahudiler ‘den dilediği tarihi özrün emsalini hak ediyor.

Bu aşamada Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Seyit Rıza anıtının önüne gelip dileyeceği bir özür Kürt sorununda da yeni bir dönemin başlangıcı olabilir.

Bütün devlet arşivlerini, her satırını kamuoyuna açarak işe başlamalıdır AKP hükümeti. Meclis'te Dersim adının geri verilmesine itiraz edecek bir siyasi tavrın olacağını sanmıyorum.

Gerçek bir yüzleşme yaşanacaksa her şey usulüne uygun olmalıdır.

Tarihçileri de içine alan bir vicdan, hakikat kurulu oluşturulup, resmi tarihle uyutulmuş bütün hücrelerimiz gerekirse şoka sokulmalıdır.

Tüm bunların yapılabilmesinin önkoşulu ise artık o döneme ait dilin terk edilmesidir.

“Çapulcu, hain, ihanet” türü sözcüklerden arındırılmış yeni bir dile ihtiyaç vardır.

Bunun içinde o dönemi iyi tahlil etmek gerekmektedir.

Mustafa Kemal Sivas-Erzurum kongrelerini yapmadan önce dedem Alişer Efendi’nin desteğini almıştır. Bu destek için verilen sözler yine devletin arşivlerinde mevcuttur. Kurtuluş mücadelesinde desteğine ihtiyaç duyulan Alişer Efendi ne olmuştur da isyan bayrağı açmıştır? Yine elimizdeki mısralarından anladığımız kadarıyla (Mustafa Kemal’i kastederek) oyalandıklarını ve kandırıldıklarını yazma gereğini neden duymuştur?

“Sarı Paşa

Çetelerden sonra girip savaşa

Geçmiştir başa

Ankara’da otağına kurulup

Bizi oyalamakla

Başlamış işe”

Gerek Seyit Rıza’nın gerekse Alişer Efendi’nin bölgede hatırı sayılır varlıkları ve itibarları vardır.

Yaşamsal her şeye fazlasıyla sahiplerdir.

Alişer Efendi 1934 kararlarıyla devletin niyetini önceden sezmesine karşın, bir ihanet sonucu katlını engelleyememiştir.

Dersim katliamının gerçekleşmesinin önünü açan da Alişer Efendi ve kuvvetlerinin bu ihanetle beraber bertaraf edilmesidir.

İdeolojik aidiyetten uzak tarihçilerin, neden-sonuç ilişkisi üzerinden gerçeği ortaya koymalarına fırsat tanınmalıdır. Osmanlı’da da örnekleri bulunan ve Cumhuriyet'le birlikte ısrar edilen, ceberut devlet anlayışına karşı bir direnişin ne denli meşru sayılabileceğine de yine tarihçiler karar vermelidir.

Zira bugün olduğu gibi dünde kimse piknik yapmak üzere dağa çıkmamıştır.

Bu kapsamda dedem Alişer Efendi’nin katledildiği gün ve 1958 yılında yine dönemin Demokrat Parti iktidarınca köyümüzdeki evimizden alınan dedeme ait yazılı dokümanın (yazışmalar, yazı, şiir, makale) ailemize iade edilmesi de niyet konusunda bir ivme olacaktır.

Yazının başında da belirttiğim gibi; tarihe mal olmuş bu yaşananlara dair bundan böyle zikredilecek her sözün hamasetten uzak olması gerekmektedir.

Ve bu devlet sadece Dersimle değil, yıllar yılı ötekileştirdiği tüm kesimlerle barışmak zorundadır.

Ama samimiyetle…

Henüz tanışmasak da adının Rüstem olduğunu bildiğim Seyit Rıza’nın torunu adaşımın da, benim gibi öncelikli talebi gerçeğin su yüzüne çıkarılmasıdır. Devletin bu ayıptan bir an önce kurtulmasıdır…

Ama samimiyetle…

Twitter.com/rustem _avci

23 Kasım 2017 Perşembe

http://www.academia.edu/4168609/_Orta_Asya_n%C4%B1n_Gizemli_Halk%C4%B1_So%C4%9Fdlular_So%C4%9Fd_ve_So%C4%9Fdca_Mysterious_People_of_Central_Asia_Sogdians_Sogdiana_and_Sogdian_Language

16 Kasım 2017 Perşembe

Alirıza efendiden kalan miras

  1. Ali Rıza Efendi'nin terekesi.
    Ali Rıza Efendi 23 Mayıs 1886'da öldüğünde arkasında miras olarak şunları bırakmıştı:
    1- Koca Kasım Paşa Mahallesi'nde 35.010 kuruş değerinde bir ev.
    2- 45 kuruş değerinde softan bir ceket, bir yelek.
    3- 20 kuruş değerinde eski bir pantolon....
    4- 40 kuruş değerinde 1 palto.
    5- 20 kuruş değerinde 1 sandık.
    6- 5 kuruş değerinde Lugat-i Osmanî.
    7- 10 kuruş değerinde Muhammed Nuri Şemseddin Nakşibendi'nin Miftahü'l-Kulub (Kalplerin Anahtarı) adlı kitabı. 8- 5 kuruş değerinde 4 parça evrak Ali Rıza Efendi, 23 Mayıs 1886'da vefat etmiş, mirası 13 Nisan 1887 tarihinde mahkeme tarafından kayıt altına alınmıştır. Mirası 35.010 kuruşluk bir ev, 145 kuruşluk eşya ve iki kitap.
    Nuri Efendi isimli birisine ise 28.800 akçe borcu vardır. Ali Rıza Efendi'nin defnine 500 kuruş harcanır.
    28.800 kuruşluk borç için karşılık ayrılır. 553 kuruş dellaliye masrafına, 139,5 kuruş ise vergiye ayrılır.
    Zübeyde Hanım'a 751 kuruş mihr bedeli ayrılır. Geriye kalan 4.410 kuruştan 551 kuruş eşi Zübeyde'ye, 1.929 kuruş oğlu Mustafa'ya, 964'er kuruş kızları Makbule ve Naciye verilir.
    Vasilis Dimitriadis / Bir Evin Hikayesi kitabından belgeler...

    Devamını Gör
Görüntünün olası içeriği: 2 kişi, yazı

13 Kasım 2017 Pazartesi

Marko Paşa

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi
Bülent Aksoy
11 saat
MARKO PAŞA ( bir yasanmislik )
Marko Paşa, 1814-1888 yılları arasında yaşayan ünlü Osmanlı hekimiydi. Kuzguncuk semtinde oturması ve adının Marko olması nedeniy...le onu Yahudi sanırlardı ama, gerçekte Rum kökenliydi.
Padişah Abdülaziz onu Saray'a başhekim yapmış ve "Ser Kimyagerî Hazret-i Şehriyari" unvanı verilmişti.
Abdülaziz'den sonra tahta geçen kuruntulu Padişah II. Abdülhamit üzerinde de etkili olduğu anlatılır. 1871'de Tıbbiye Mektebi Nazırlığına getirilen Marko Paşa, okulundaki ilerici fikirlere sahip öğrencilerini Saray'a karşı korur ve savunurdu. Bizzat Padişahla görüşerek, ağır suçla suçlananları bile bağışlatırdı derler... Bu yüzden onda şeytan tüyü olduğuna inananlar vardı.
Başı sıkışana, "Git derdini Marko Paşa'ya anlat" tavsiyesi, önce Tıbbiye talebeleri arasında yaygınken, zamanla tüm topluma yayılmıştır.
Hatta, ününün Amerika'ya kadar gittiği de rivayet olunur: Vaktiyle Amerika'da gazetecilik yapan bir Yahudi'nin anılarına göre, yurttaşlarının derdini dinleyip çözüm bulmaya çalışan bir devlet adamından söz edilirken; "Amerika'nın Marko Paşa'sı" derlermiş...
İnanılmaz ama, gerçek... Günün birinde Kuzguncuklu bir sandalcı, bu ünlü sözü bizzat Marko Paşa'ya karşı kullanmıştı... Şöyle:
Bir akşam, havanın kararmaya başladığı saatlerde, Marko Paşa Ortaköy'den Kuzguncuk'a geçmek üzere bir sandala binmişti.
Paşa, elinde Fransızca kitaplar taşıyordu. Kimi hastalıklara ilişkin yeni çıkmış tıp kitaplarıydı ki, bunlardan birinde, Padişah'ın hastalığının tedavisi anlatılıyordu.
Paşa mendilini çıkarmak üzere, kitaplarını sandalda yanına koydu. Ne var ki Boğaz sularını yarıladıkları yerde, güçlü bir dalga gelip sandalı salladı. Kitaplar kayarak denizi boyladı!
"Aman!" dedi Marko Paşa sandalcıya. "Geri dön, alalım şu kitapları."
Sandalcı, Paşa'yı tanımıyordu. Geriye dönmeyi göze almadı. Onu işitmezden gelerek kürek çekmeyi sürdürdü.
Kıyıya ulaştıklarında Marko Paşa vurdumduymaz sandalcıya ateş püskürüyordu:
"Sen ne yaptın şimdi be adam?"
Adam umursamaz bir tavırla:
"Git derdini Marko Paşa'ya anlat!" diye yanıtladı.
Marko Paşa'nın hoşuna gitmişti bu karşılık. Öfkeyle karışık gülmeye başladı.
"Bulsam, anlatacağım, amma... Nerede bulayım ben onu şimdi!"

9 Kasım 2017 Perşembe

  1. Eski Anam Babam takvimi.
    Her yerde bulamazsınız.
    Gençler bilmez.
  2. Eski Anam Babam Takvimi
  3. ...
  4. Doğum tarihlerinde ve diğer olaylarda tabirleri duyduğunuz bu terimlerde tahmini zaman belirlemek için kullana bilirsiniz.
    Rumi Aylar Miladi Takvime Göre ......Başlangıç .....Bitiş
  5. Doğum tarihlerinde ve diğer olaylarda tabirleri duyduğunuz bu terimlerde tahmini zaman belirlemek için kullana bilirsiniz. Rumi Aylar Miladi Takvime Göre Ay ismi Başlangıç Bitiş
  6. Zemheri Ayı .........................14 Ocak ............................13 Şubat
    Gücük Ayı ...........................14 Şubat .......................... 13 Mart
    Mart Ayı ...............................14 Mart .............................13 Nisan
    Abrul Ayı...............................14 Nisan ...........................13 Mayıs
    Mayıs Ayı .............................14 Mayıs ...........................13 Haziran
    Kiraz Ayı ..............................14 Haziran..........................13 Temmuz
    Orak Ayı ..............................14 Temmuz ........................13 Ağustos
    Ağustos ...............................14 Ağustos .........................13 Eylül
    İlk Güz .................................14 Eylül ..............................13 Ekim
    Orta Güz ..............................14 Ekim ..............................13 Kasım
    Son Güz ..............................14 Kasım ............................13 Aralık
    Karakış.................................14 Aralık..............................13 Ocak
  7. Rumi Takvim Miladi takvimden 13 gün sonra gelir. Miladi takvim 14 Ocak olunca Rumi 1 Zemheri olur.
  8. Notlar
  9. CEMRELER
  10. Cemre Havaya Düşer7 Gücük 20 Şubat
    Cemre Suya Düşer14 Gücük 27 Şubat
    Cemre Toprağa Düşer21 Gücük 6 Mart
    Rumi Takvim Ayları
    Rumi Takvimime Göre 2 Ay vardır
    Kasım Günleri (Kış Günleri) 8 Kasım - 5 Mayıs Arasını Kapsar
    Hızır Günleri (Yaz Günleri) 6 Mayıs - 7 Kasım Arasını Kapsar
    Soğuk Hava Dalgaları
    Koca Karı Soğukları (Berdelâcuz)4 Mart 17 veya 18 Mart
    Gün Dönümü Fırtınası8 Mart 21 veya 22 Mart
    Abrulun Beşi Soğukları5 Nisan 18 Nisan
    Sitte-i Serv Soğukları7-12 Nisan 20-25 Nisan
  11. Erbain Kasımın en şiddetli günleri de gün dönümü denilen 22 Aralıkta başlayan erbaindir. Kışın en karlı, tipili ve soğuk zamanıdır. Halk arasında “zemherir, karakış” da denilen bu günler 31 Ocak’a kadar 40 gün sürer ise de, bazı seneler hafif, bazı seneler şiddetli ve uzun olduğundan kesin süre tayin edilmez.
  12. Hamsin Erbainden sonra 21 Marta kadar devam eden “Hamsin” girer ve 50 gün sürer. Fakat şiddeti erbain kadar değildir. Eskiden erbainin çıkması ile halk arasında kurbanlar kesilir ve bu günler hasta olmadan, sıhhatli atlatıldığı için Allah’a şükredilir; eşe-dosta ziyafetler verilirdi.

Hicri ve miladi takvimlerde ay isimleri.






Eski Anam Babam takvimi. Her yerde bulamazsınız. Gençler bilmez.



Eski Anam Babam Takvimi

BARIŞ YİĞİT·20 ARALIK 2015 PAZAR



Doğum tarihlerinde ve diğer olaylarda tabirleri duyduğunuz bu terimlerde tahmini zaman belirlemek için kullana bilirsiniz.Rumi Aylar Miladi Takvime Göre     Başlangıç      Bitiş

Zemheri Ayı 14 Ocak  - 13 Şubat

Gücük Ayı  14 Şubat - 13 Mart

Mart Ayı  14 Mart - 13 Nisan

Abrul Ayı  14 Nisan - 13 Mayıs

Mayıs Ayı 14 Mayıs - 13 Haziran

Kiraz Ayı 14 Haziran - 13 Temmuz

Orak Ayı 14 Temmuz - 13 Ağustos

Ağustos  14 Ağustos - 13 Eylül

İlk Güz 14 Eylül - 13 Ekim

Orta Güz 14 Ekim  - 13 Kasım

Son Güz 14 Kasım - 13 Aralık

Kara Kış 14 Aralık  - 13 Ocak

Notlar



Rumi Takvim Miladi takvimden 13 gün sonra gelir. Miladi takvim 14 Ocak olunca Rumi 1 Zemerir olur. 



CEMRELER



Cemre Havaya Düşer7 Gücük  20 Şubat

Cemre Suya Düşer14 Gücük 27 Şubat

Cemre Toprağa Düşer21 Gücük 6 Mart

Rumi Takvim Ayları

Rumi Takvimime Göre 2 Ay vardır

Kasım Günleri (Kış Günleri)  8 Kasım - 5 Mayıs Arasını Kapsar

Hızır Günleri   (Yaz Günleri)  6 Mayıs  - 7 Kasım Arasını Kapsar

Soğuk Hava Dalgaları

Koca Karı Soğukları (Berdelâcuz)4 Mart  17 veya 18 Mart

Gün Dönümü Fırtınası8 Mart  21 veya 22 Mart

Abrulun Beşi Soğukları5 Nisan 18 Nisan

Sitte-i Serv Soğukları7-12 Nisan 20-25 Nisan



Erbain Kasımın en şiddetli günleri de gün dönümü denilen 22 Aralıkta başlayan erbaindir. Kışın en karlı, tipili ve soğuk zamanıdır. Halk arasında “zemherir, karakış” da denilen bu günler 31 Ocak’a kadar 40 gün sürer ise de, bazı seneler hafif, bazı seneler şiddetli ve uzun olduğundan kesin süre tayin edilmez. 



Hamsin Erbainden sonra 21 Marta kadar devam eden “Hamsin” girer ve 50 gün sürer. Fakat şiddeti erbain kadar değildir. Eskiden erbainin çıkması ile halk arasında kurbanlar kesilir ve bu günler hasta olmadan, sıhhatli atlatıldığı için Allah’a şükredilir; eşe-dosta ziyafetler verilirdi.

8 Kasım 2017 Çarşamba

İNSAN DENİLEN ŞU YARATILMIŞLAR.

FACEBOOK : BU SUTUNDA NE DÜŞÜNÜYORSUN DİYE SORUYOR...
BU KONULARDA, DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK...
TEHDİT AYNI TEHDİT, RÜŞVET AYNI RÜŞVET...
FEYLİZOF NİETZSCHE "TANRI ÖLDÜ" DİYELİ ASIR DEĞİŞTİ...
AKIL TUTULMASI DEVAM EDİYOR...
Sanayi Devrimi'yle birlikte fabrikalar, demiryolları ve buharlı gemiler dünyanın her yanına yayılmasına rağmen yüz milyonlar, Mesala Hong Xiuquan adında başarısız Çinli bir alime bir dizi dini görünüm malum olur. Hong, Hazreti İsa'nın kardeşi olduğunu ve tanrının kendisini ilahi bir vazifeyle görevlendirdiğini iddia eder.
Tanrı; Hong'dan 7. yüzyıldan beri Çin'i yöneten Mançu "şeytanlarını" kovmasını ve Cennetin Büyük Barış Krallığını (Taiping-Tianguo) yer yüzünde kurmasını ister.
Hong'un mesajı, Çin'in Afyon Savaşları'ndaki yenilgisiyle zedelenmiş, modern sanayinin ve Avrupa emperyalizmin gelişiyle sarsılmış milyonlarca çaresiz Çinliyi harekete geçirir.
Hong krallığa barış getirmek şöyle dursun 1850-1864 yılları arasında Mançu Qing Hanedanlığına karşı yürütülen ve 19. yüzyılın gördüğü en kanlı savaşı olan "Taiping Ayaklanması 'na" liderlik eder.
Napolyon Savaşları'ndan ya da Amerikan İç Savaşları'ndan kat bekat daha fazla, en az 20 milyon insan hayatını kaybeder.
Sanayi Devrimi'yle birlikte giderek gelişip yayılan fabrikalar, demiryolları ve buharlı gemiler dünyanın her yerine yayılmasına rağmen yüz milyonlar hala
Hong, Dayananda, Pius ve Mehdi'nin dini doğmalarına tutunmayı sürdürür. Ama çoğumuz 19. yüzyılı inanç çağı olarak değerlendirmeyiz. 19. yüzyılın ileri görüşlüleri arasında Mehdi, IX. Pius ya da Hong Xiuquan gibi isimleri değil, Marx, Engels ve Lenin'i anarız.
1850 de henüz zayıf bir hareket olan Sosyalizm, kıza sürede hız kazanarak Çin ve Sudan'da kendini Mesih ilan edenlerden çok daha etkili bir şekilde dünyayı temelinden değiştirmeyi başarmıştır.
Ulusal sağlık sistemleri, emeklilik fonları ve her hangi bir ücret dönmeden gidilen okullar için Hong Xiuquan ya da Mehdi'den çok, Ottovon Bismark ve tabii ki Marx ve Lenin'e çok ama çok minnettar olmamız gerekir.
Şimdi bazılarınız diye bilir ki: Peki Marx ve Lenin, Hong ve Mehdi'nin yapamadığı neyi başarmış?
Sosyalist hümanizm felsefi açıdan İslam ve Hristiyanlık yada Yahudilik teolojisinden daha karmaşık ve gelişmiş değildir.
Marx ve Lenin antik metinleri ve kehanetleri incelemektense daha çok yaşan dönemlerin teknolojik ve ekonomik gerçekliklerini anlamaya zaman ayırmışlardır.
Buhar makinaları, demiryolları, telgraflar ve elektrik daha önce duyulmamış sorunlara yol açarken, kimsenin hayal bile edemeyeceği fırsatlar da yaratmıştır.
Yine kentli işçi sınıfı deneyimleri, ihtiyaçları ve umutları, Tevrat, İncil ve Kuran'dan geçen köylülerinkinden çok farklıdır.
Marx ve Lenin bu ihtiyaçlara cevap verebilmek için, buhar makinasının nasıl çalıştığını, madenlerin nasıl işlediğini, demir yollarının ekonomiyi nasıl şekillendirdiğini ve elektriğin siyaseti nasıl etkilediğini incelemiştir.
Bir gün Lenin'den komünizmi tek cümlede özetlemesi istendiğinde...
Lenin: "Komünizm bütün yetkinin işçi konseylerine verilmesinin yanı sıra tüm ülkeye elektrik sağlanmasıdır." Der.
Marx ve komünistlerden önce insanlar kendilerini üretim biçimlerine göre değil, dini inançlarıyla tanımlıyor ve buna göre ayrılıyorlardı.
Marx ve komünistler yeni teknolojik gerçekleri analiz edip, insanların yeni deneyimlerini anlayabildiklerinden sanayi toplumunun sorunlarına cevap sunabildiler...
Çağını aşan düşünürlere sonsuz teşekkür ve saygılarımla...
İNSAN DENEN ŞU YARATILMIŞLAR...!
YAŞADIKLARI DÜNYA İLE YETİNEMEYİP KENDİLERİNE BİRDE ÖBÜR DÜNYA DİYE ADINIDA CENNET-CEHENNEM İLE ANIP İKİYE BÖLMÜŞLER...
YAŞADIK...LARI DÜNYADA: EDİNEMEDİKLERİ NE GÜZELLİK DÜŞLEMİŞLERSEDE, İÇİNDE DERELER AKAN AĞAÇLI VE ÇİMENLİ GÜLLÜK-GÜLÜSTANLIK BİR MEKAN TARİF ETMİŞLER...
ADINA CENNET DENEN O MEKANDA DA, HER ERKEGE GÖLGESİNDE TEMBELLİK YAPACAĞI YANİ HİÇ ÇALIŞMADAN OTURACAĞI BİR AĞAÇ VE YAPABİLECEĞİ TEK ŞEYİN DE O HİÇ EREKSİYONDAN KURTULAMAYAN ÇÜKÜ İLE KENDİSİNE SUNULACAK HURİLLERİ YANİ BAKİRE KADINLARI BECERMEK GÖREVİ VERİLMİŞ...
DAHADA ÖTEDE İSLAMİ İNANÇ KAYNAĞI KURAN'A GÖREDE YEME-İÇME VE ALLAHIN SUNACAĞI ŞARAPDA İKRAMLAR ARASINDA...
AYNI NİTELİKTE KADINLAR İÇİNDE BAKİR ERKEKLER (GILMAN) DÜŞLENMİŞ VE ÖYLECE ERKEKLİ-KADINLI NE KADAR TATMİNSİZ VARSA BU HAYAL PEŞİNE KOŞTURULMUŞTUR...
BİNLERCE YILDIR. ÜSTELİK NE BIKANI NEDE BUGÜNE KADAR GİDENİN- GELENİN GÖRÜLMEDİĞI AMA VARLIĞINA İNANDIRILDIĞIMIZ BİR HAYALİ ALEM...
BU HAYALİ TARİFLER DE: CEHENNEM ÇOK ÜRKÜTÜCÜ VE KORKUNÇ...
HAYALİ CENNET İSE ÖZET OLARAK ANLATTIM İŞTE...
BU TARİF İLE TATMİN OLMAYAN VARSA SÜRLEMEK KENDİ ELİNDE HAYAL SİZİN...
ŞİMDİ İLAHİ İNAÇ OLARAK BUNLARI ALLAH EMRETMİŞE İNANAN BİZLER DEĞİLMİYİZ?
İÇİNDE: BU BABİL HİKAYELERİNE GERÇEKTEN OLMUŞ YADA OLACAKMIŞ GİBİ İNANAN BİZ İNSANLAR...:
DAHA DOĞMADAN ANNESİ VE BABASININ GENLERİNDE BİLE BU KÜLTÜREL GENLER İLE DÜNYAYA GELİYOR...
O DA YETMİYOR...
YAŞADIĞI DÜNYA VE KÜLTÜRÜN TÜMÜ BUNUNLA ÇAPEÇEVRE SARILMIŞ DURUMDA...
HELE BİRDE ORTAK YAŞAMIN GETİRDİĞİ BİR ZORUNLULUKTA NEREYE DOKUNSAN BUNU ÇAĞRIŞTIRIYORSA...
BU DİNİ İNANÇLARA KENDİNİ KAPTIRMIŞ İNSANLARA NE YAPILABİLİNIR?
İSTEDİĞİNİ ANLAT YADA SEN NE SÖYLERSEN SÖYLE PEK ANLAMAZ...
HATTA BU İNSAN ALLAHA KARŞI GELİYOR İLE SUÇLAR SENİ...
ÜSTELİK SANADA İSİM BULUNMUŞTUR. "KATLİ VACİP KAFİR" BUNU KİM SÖYLEMİŞ BU İNSANA: İNANDIĞI "ALLAHIN KELAMI" TABİ...
GERİYE YAPIBİLECEK NEREDE İSE TEK ŞEY ONLAR GİBİ YAŞAMAMAK...
ÖYLE CENNET VAADİ İLE ÖYLE CEHENNEM TEHDİDİNE ALIRMADAN GERÇEKTEN İNSANA YAKIŞIR BİR YAŞAM SÜRDÜRMEKTEN BAŞKA...
SOMUT DURUM BU İKEN: YANİ HALA İLAHİ DİNLERE İNANANLAR VAR VE NEREDE İSE DÜNYANIN YARISINA YAKIN BİR ÇOĞUNLUK TARAFINDAN KABUL GÖRMÜŞKEN...
YA GERÇEKTEN İLAHİ DİNLERE TAVIR ALACAK VE ÖYLE YAŞIYACAKSIN...
YA DA İSTER PEYGAMBER-İSTER DEVLET BAŞKANI YADA BAŞBAKAN HER KİMLER İSE ONLARIN SÖYLEDİKLERİNE GÜCÜN VE ALACAĞIN TAVIR İLE GÜLÜP GEÇMEKTEN BAŞKA YAPILACAK NE VAR...
YADA ONUN KARŞISINA GEÇİP EN AZ ONUN KUDRETLİ GÜCÜ İLE ONUN GÖZÜNÜN İÇİNE BAKA-BAKA AĞZININ DOLUSU BİR "HASTIR ORDAN" ÇEKECEKSİN...
BİRTARAFTAN ADAMIN İNANÇ BİÇİMİNE ORTAK OLACAKSIN, "BENDE İLAHİ GÜCE VE SÖYLEDİKLERİNE EN AZ SENİN KADAR İNANANLARDAMIM DİYECEKSİN; AYNI ZAMANDA DA ONUN SÖYLEDİKLERİNE KATILMIYORUM DİYECEKSİN...
YANİ EZ CÜMLE:
"BU NE LAHANA TURŞUSU-BU NE PERHİZ" DEMEYE HİÇ BİRİMİZİN HAKKI OLMAZZZZZ...