26 Mart 2017 Pazar

HAYIR

#HAYIR
diyorum çünkü:
Sevgili Neşat Ertaş'ın deyimiyle "kadın insandır, erkek insan oğlu"
tek tek kişilerin ömrü sonsuz, sınırsız değildir...
Hayat ölümle tamamlanır...
Fakat doğumla hayat, sürekli olarak yenilenir (...)
yenilenir...
Bunun içindır ki doğurgan olan insan (kadın) hep genç ve çanlıdır...
dünya var oldukça ebedidir ve hep öyle kalacaktır...
Yazılı kayıtlara girmiş ilk insanlar Akdeniz kıyılarına yerleştiklerinden beri...
KOLOMB'un selefidirler (bir yerden başka birinden önce bulunan)...
Bilinmeyene doğru gidiş özellikle Akdeniz insanın karakteristik özelliğinden biridir...
Çünkü insan denen yaratık daima yeni şeyler görmeye eğilimlidirler...
Ancak ister hava,ister uçsuz-bucaksız gökyüzündeki yıldızlar ve Ay'a yolculuk yada geziler olsun bunlar derinlemesine
incenirse; serüven dolu yolculukların büyük bir kısmında kökleri Akdenizlilere dayanan bilgi ve görgünün miras olarak
rol oynadığı ortaya çıkar...
Akdeniz kökenli değişik topluluklar doğrudan doğruya batıya göç ediyorlardı...
Yakın doğu sayılan bu havzada özellikle Avrupa, Asya-Afrika'ya yayılmış "KÜÇÜK ASYA"(Anadolu) yarım adasında
toplanıyorlardı...
Yakındoğudaki var olan SÜMER-AKAT-BABİL-ASUR- MİSIR-ERTÜSK-HİTİT- MİNOEN-GİRİT FENİKE- HELEN- PERS-LATİN- vesaire gibi
birçok uygarlığın gelişmesi, toplanması değieşik toplum ve farklı geleneklerin karışımına sıkı-sıkıya bağlıdır...
Ne var ki;
İlkçağda Anadoluda başlayan gelişme, çeşitli firenlemelere uğradı...
Dar doğmatizm (boş inançlara saplanıp kalma) ve emperyalizm bir uygarlığın yayılması ve gelişmesini firenleye biliyor...
Yavaşlata biliyor...
Mesela döneminin en gelişmiş uygarlığı olan Anadolu uygarlağını sona erdiren İran, Sparta ve Atina emperyalalizmleridir...
yaşayan zaman diliminde doğal olmayan anlayışın duraklaması ve birtür tutuculukt olan...
PERİKLES zamanında ki doğmatizmdir...
İyonyalı olan iki düşünür PROTAGORAS ve ANAKSAGORAS (...)
Bunlar "Ay ve Güneş tanri yada tanrıca değil,birer madde kütlesidir" diyip bu nesnelerin kutsallığını yok sayıyorlardı...
Bu iki bilim insanın tavrı,tanrıları yok saymaktan başka birşey sayılmayıp,bu nedenle ATİNA SENATOSUNCA ölüme mahkük
edilmişlerdi...
PERİKLES onları kurtarmak için çaba gösterdi...
Perikleş Anadolulu bir kadın olan MİLETOSLU Aspasya ile evlenmişti...
Kadınların erkekler ile eşit şartlarda tartışmalara katıldığı bir ikliminden yetişmiş bir anadolu kadınıydı,
öylesine saygın bir kimlik edinmiştiki...
Atinadaki senato tartışmalarına katılabilen tek kadındı...
PERİKLES Atina senatosunda ağladı...
Bu iki kişinin Cezalırını ancak sürgüne çevirebildi...
Ama Atinaya dönerlerse hemen idam edileceklerdi...
Atinanın dışında diledikleri gibi düşünmekten özgürdüler...
Halbuki o dönemin Atinasında PLATON  ve SOKRATES habire ruhun ölümsüzlüğünü tartışıyorlardı...
Ölümsüz sayılan ruhun yani (Nefesin-hava'nın)  insan bedeninden ayrılmasını ayrılırkende kötü yollardan benenden
ayrılmasını önlemek için Atinalılar (...) kuru fasulye yemiyorlardı...
İçinde yaşamaktan ne kadar övüç duysak doyamıyacağımız Anadolumuzdan o günden bu güne gelerek ortak yaşamımızı daha da
zenginleştirmek birlik ve bereberlik için ortak karar alıp bunu ortaklaşa paylaşma aşamasına gelmişken...
17 Nisan 2017 günü onayımıza sunulan bu tek kişilik doğmatik anayasa taslağıyla yeniden ta ilk çağların kaide kurullarını...
belirleyecek tek kişinin emir ve komuta yada kararnameleri ile şekillenecek bu anayasa taslağına #hayır

Hiç yorum yok: