13 Mart 2017 Pazartesi

İpekçinin ardından

İPEKÇİ’NİN ARDINDAN ÜÇÜNCÜ YAZI YERİNE:
1883 NEW YORK ,1933 BERLİN, 2017 SİLİVRİ
Abdi Bey yazıları şeriat yanlılarının faşist sürülere karıştığı yakmalı yıkmalı/ öldürmeli saldırmalı yıllarda ödenen büyük bedelin küçük bir parçasıydı. Köprüden önce son çıkış kazasına uğramadan İPEKÇİ’NİN ARDINDAN HEP O ÜÇ YAZI’nın son bölümüyle o günlere nokta koymak istiyordum. Olmadı.
Olmadı çünkü, Abdi Beyin Milliyet mirası üstüne var edilen Doğan imparatorluğunun sahte makyajı emperyalizmin tuzağında çırpınan Türkiye’nin medya gerçeğinin üstüne aktı.
ADI BELLEKTİR
Rejimin dönüştürülme sürecini izleyen gazetecilerin aklı ; önce dünün(2010) ve bugünün(2017) Silivri’si belgelerine gitti. Sonra uzak geçmişin, 1933’lerin Berlin kayıtlarına doğru yola çıktı. Belleğini zorlayanlardan çok eskilere, 1800’e ulaşanlar oldu.
Bellektir hikmetinden sual olmaz. Belleğin keyfine karışılmaz. Adı bellektir. Sağı solu yoktur. O söyler biz dinleriz.
Boyun eğmediğimiz günleri anımsarız aşk olsun çocuklar deriz, çoşarız, seviniriz. Yitirdiklerimiz düşünür tek tek sayarız ,yanarız hüzünleniriz.
Sonra toplumsal ve siyasi tarihimizi her daim kuşatan tanklı toplu “asker faşizmi” ile takkeli, sarıklı “sivil faşizm” günlerimizin faturasına döner sorarız:
MECZUP BİR İMAM
-Neredeyse çeyrek yüzyıldır her gün ölü çocuklarını toprağa veren, yaşayan çocuklarını geleceksizliğe mahkum eden kim?
-Hazineden maliyeye, bankadan borsaya, sanayiden tarıma kadar birçok alanda emeği ve sermayeyi finans kapitale tutsak eden, parayı pula çeviren kim?
-Ülkenin karasını denizini, limanını gölünü, akarsuyunu, ormanını, madenini, doğasını çiçeğini böceğini emperyalizme teslim eden kim?
-Açları toklarından ,yoksulları varsıllarından daha çok olan; sosyal devleti sadaka devletine çeviren kim?
-TC’ni TİC’ne dönüştürmek için ordu, yargı, polis ve öğretmen kadrolarını meczup bir imamın cemaatiyle dolduran kim?
-Cezaevlerini üniversite hocaları, generaller, yargıçlar, düşün ve bilim insanları, gazeteciler, yazarlar ve gençlerle dolduran kim?
-Medyası, üniversitesi, sendikaları,siyasi partileri kanunsuzluk cezasızlıkla susturulan halkı kendi ezberleriyle yaşamaya zorlayan kim?
ELBETTE VAR
İddia sahiplerinin söylediği gibi ülkede “kansız bir iç kargaşa” ya da “örtülü bir iç savaş” yaşanmıyorsa eğer, binlerce insan cami avlularında mezarlıklarda buluşup çocuklarının tabutlarına neden sarılıyor? Belleğimizin bir köşesinde bu soruların yanıtı var mı?
Elbette var. Geçen bin yıldan kalma bir yanıt hem de. Anlayana servet. değerinde kıymetli bir armağan. Bu sorunun yanıtını, inanması güç ama, tam 134 yıl önce 12 Nisan 1883 tarihinde New York Times gazetesinde düzenlenen bir törende gazeteci John Swinton verdi. Özgür ve bağımsız basının onuruna kadeh kaldırmak için Swinton kürsüdedir:
ÖZGÜR VE BAĞIMSIZ BASIN
“Dünya tarihinin şu anına dek, Amerika'da ‘özgür, bağımsız basın’ diye bir şey olmamıştır. Bunu siz de biliyorsunuz, bizde…
Hiçbiriniz düşündüklerinizi olduğu gibi yazmaya cesaret edemezsiniz. Bunu yapmaya kalktığınızda, yazdıklarınızın basılmayacağını bilirsiniz çünkü.
Çalıştığım gazete bana düşüncelerimi özgürce yazmam için değil, tersine, yazmamam için bir ücret ödüyor.
İçinizde benzer biçimde, benzer ücret alan başkaları da vardır. Düşüncelerini açıkça yazacak kadar salak olan herhangi biri, sokakta başka bir iş arıyor olacaktır.
Çalıştığım gazetemin herhangi bir sayısında düşüncelerimi apaçık yazacak olsaydım, 24 saat dolmadan işimden atılırdım. Gazetecilerin işi gerçeği yok etmek, düpedüz yalan söylemek, saptırmak, kötülemek, servet sahiplerine ve iktidara dalkavukluk etmek, kendi gündelik ekmeği uğruna yurdunu ve soyunu satmaktır.
Bunu siz de biliyorsunuz, ben de.
Öyleyse şimdi burada ‘bağımsız, özgür basının şerefine’ kadeh kaldırmak saçmalığı da nereden çıktı?
Bizler, sahnenin arkasındaki zengin adamların ve emperyalistlerin oyuncakları, kullarıyız. Bizler, ipleri çekilince zıplayan oyuncak kuklalarız. Onlar ipleri çekiyorlar ve biz dans ediyoruz. Yeteneklerimiz,olanaklarımız ve yaşamlarımız, hepsi başkalarının malı..” (Erbil Tuşalp,İslam İmparatorluğu,sayfa 676-677, Kırmızı yayınları,İstanbul 2010)
(Özür notu:John Swinton’ın eskimeyen/eskimeyecek olan bu özeleştirisinin son üç sözcüğünü yazmadım. O nitelikteki insanların medya piyasasındaki yoğunluğunu düşününce ürktüm. Korktum. Elim varmadı.)
ÇÖLDE BİR VAHA
İnsanlık tarihinde faşizmin “medyayı baskı altına alarak suç ve ihanet, ceza ve linç psikolojisi yaymak” siyasetine aracılık eden gazeteci yazar örnekleriyle dolu olduğu biliniyor.
Tersi de var ama: İPEKÇİ’NİN ARDINDAN HEP O ÜÇ YAZI’nın son bölümüne nokta koymadan önce daha dün, bizim mahallede içimizi ısıtan çok taze bir örnek yeşerdi .
Abdi İpekçi’nin Milliyet’i üzerinde yükselen Doğan-Erdoğan imparatorluğunun bir televizyonunda Kanal D’de oyuncak olmaya, kul olmaya, kukla olmaya karşı çıkan bir televizyon gazetecisi medya çölünde bir vaha oldu.
Sosyal medya notunda referandumda “Bilim insanını, sanatçıyı, yazarı, çizeri, öğrenciyi, işçiyi, çiftçiyi, madenciyi, gazeteciyi, itaat etmeyen herkesi düşman bilene Hayır!” diyeceğini açıkladığı için işine son verildi.
Kanal D'nin haber spikeri İrfan Değirmenci’nin değirmeninde ürettiği ilkeli tepkisi güneşli günlerin müjdesi oldu.
Sevgili İrfan’ın irfanlı çıkışı bana bağımsızlığı, özgürlüğü , laikliği, hukuk devletini , emeği ve demokrasiyi savundukları için öldürülen yol arkadaşlarımıza dostlarımıza dua gibi geldi.
Dahası ifade özgürlüğünü ve haber alma hakkını kutsal bildikleri için cezaevlerinde olmadıkları söylenen 156 gazeteci yazar arkadaşımız için karanfil kokulu sigara yerine geçti.
BUGÜN PAZARTESİ.
Masanıza oturun önünüzde bir fincan kahve olsun. Abdi İpekçi’nin öldürülmesinin, Ağca’nın yakalanmasının, Ağca’nın firarının, Ağca’nın yurtdışına çıkarılmasının, Ağca’nın Papa suikastının, Ağca’nın örgütsel ilişkilerinin, Ağca’nın iadesinin, Ağca’nın yargılanmasının, Ağca’nın salıverilmesinin dün perde arkasında olanların bugün de güneşli günlerimizi karartmak için sahne aldıklarını bir kez daha şöyle bir düşünün.
Kimlerin Türkiye’de yangın çıkarma amacına dönük olduğunun ipuçlarına ulaşacaksınız.
İPEKÇİ’NİN ARDINDAN HEP O ÜÇ YAZI’nın son bölümünü de Uğur Mumcu, Cavit Orhan Tütengil, Muammer Aksoy,Bahriye Üçok ve Ahmet Taner Kışlalı’nın eli kanlı burnu kokainli katillerini de birgün mutlaka yeniden yazacağım.

Hiç yorum yok: