9 Mayıs 2014 Cuma

TEHDİT VE ŞANTAJLA BİRLEŞMEK Mİ DEDİN!

TEHDİT VE ŞANTAJLA BİRLEŞMEK Mİ DEDİN!


LAY-LAY LOM
DANDİNİ-DANDİNİ DASTANA
DANALAR GİRMİŞ BOSTANA,
KOV BOSTANCI DANAYI
YEMESİN LAHANAYI
NİNNİ DE YAVRUM NİNNİ....

APO' nun Türk solu ile oynadığı yeni bir evcilik oyunudur HDP projesi...
Halbuki bu ülkenin kültüründe derler ki; "Ha Ali-Veli- Ha Veli Ali" nasıl okursan oku, sonuç aynı...
Bu tür çabaları görünce hep aklıma
Amerika Birleşik Devletlerinde atlı araba ile taşıma yapıldığı dönemde yaşanmış "Jan ile Kami" nin  yaşadıkları kasabadan bir başka kasabaya, yaptıkları yolculukta ki yol menkıbesi geliyor... Tüccar olan Jan, bulunduğu kasabanın dışında hayli uzak bir kasabadan, ticari mal getirmek üzere, atlı araba sahibi ve iş olarak da taşımacılık yapan Kami ile para karşılığı anlaşır. Anlaştıkları randevu günü beraberce, atlı araba ile gidilecek kasabaya varmak için yola çıkarlar.
Fakat gidecekleri yol hayli uzun, mevsim yaz ve sıcak, yol boyu muhabbet de tükenir ikisi de susmuş sadece güneşin sıcaklığı, çöl ve atlı araba sesi hissedilir. Bu sessizliği koşumdaki atlardan birinin dışkısını yaparak bozmasıyla dikkatleri dağılır. 
Gevezelik olsun diye Kami, Jan'a hitaben bak Jan; bu atlar da araba da benim, sen benim yolcumsun dönüşte senden bu iş karşılığında para da alacağım. Sana bir teklifim var! Kabul edersen, şu atımın dışkısından bir avuç ye! eğer bunu yaparsan dönüşte senden alacağım parayı almayacağım gibi atlar da araba da senin olur! Tüccar olan Kami biraz tereddüt eder gibi yapar ama, bu işten hem para kazanacak hem atlar ve araba kazanacak, iner bir avuç at dışkısı alır ve yer! İkisi de olup-bitenden hem pişman hem şaşkınlar...

Gidilecek kasabaya gitmişler, mallar alınmış, dönüş yoluna girmişler kasabalarına doğru yol alıyorlar...Aynı sıcaklık, aynı çöl ve uzun bir yolculukla, gelmişler dışkı olayının yapıldığı yere, Sessizliği Tüccar olan Kamhi bak Jan diyerek sessizliği bozmuş: "Daha kasabamızdan ayrılmadan ben Tüccar sen de atlı araba sahibi idin, para karşılığı ben seni, atlarını ve arabanı kiraladım. Gelirken yolda, senin teklifini kabul ettim ve dönüşte sana bu iş için para ödemeyeceğim gibi atların da, araban da benim olacak, taşımacılıktan başka da bir işin yok! Sana bir teklifim olacak iyi düşün eğer teklifimi kabul edersen, yani şu dışkılardan bir avuç da sen  yersen, ben hem sana söz verdiğim parayı, hem atlarını, hem de arabanı geri vereceğim. Ama bu olayı ikimiz de kasabadan hiç kimseye anlatmayacağız tamam mı?" der. Jan kendi kendine bir değerlendirme yaparak, "bu teklifi kabul etmek en iyisi, yoksa ne arabam ne atlarım ne de kazandığım paralarım olacak, olup-biteni anlatsam ne çıkar, adam tüccar "para kazanmak için yaptım" der, kasabalıların bazıları ona güler geçer, ama ben işsiz-güçsüz ne edebilirim ki bu kasabadan, hem çoluk-çocuğum var!" karar verir bir avuç dışkıyı da o yiyecektir. Yer ve hem kazandığı paralarına hem atlarına hem de arabasına kavuşur.
Bu olup bitenden sonra Jan, Kami'ye dönerek der ki; "Madem sonuç değişmeyecekti, biz bu boku niye yedik?" diye sorar...
Ben de diyorum ki; Madem demokratik haklar ve ülkenin geleceği için Türkiye Cumhuriyetini kuran halkın birlikteliği zorunlu ise ne halt yemeye "Ulusların Kaderini Tayin Hakkı" bahanesiyle Türk solunu bölüp bizim için elzem olan Ulusumuzun kaderini tayin hakkını kullanarak bağımsızlığımızı kurmaktır." Ülkede devrim yaparak "Sosyalist sistemi" kurmak cabası, artık bizim için, tali plandır." Dediniz?...
Takıldınız APO nun eli kanlı-işbirlikçi PKK'nın kuyruğuna,
 Kendi halkının insanlarına bile, korku ve sindirme yöntemi kullanarak, çoluk-çocuk-yaşlı kadın demeden her türlü saldırı yöntemiyle, kimi zaman bombalayarak, kimi zaman silahlı taramalar yaparak, en vahşi yöntemler kullanarak bu sonuca geldiniz!
Hani ne oldu?
Anlatılan bir menkîbeye göre, Karadenizli adamın biri hasta imiş de, çocuklarına, "öliyrum-öliyrum uşağum, benu doktora cötürün" demiş, durmuş ama çocukları pek aldırmamış, gurbete çalışmaya gitmişler, eve döndüklerinde ise babalarının öldüğünü duymuşlar.
Babalarının mezarına ziyarete gittiklerinde, Mezar taşında
" Hastayum dedum dedum de, inanmaduuz, ne oldiy?" denen yazıyı okumuşlar...
Türk solunun ve Dünyanın geçmiş deneylerini yok sayıp, bizim için ulusal mesele önceliğimizdir diye dayat...


 Bu uğurda MİT'in lojistik destek ve örgütlemesi ile, 40 binden fazla insanın öldürülmesine neden ol.

 Arkana dönüp bakmadan da, İşgalci Devlet güçleri ile savaşıyorum diye iddiada bulun.

 Başaramayınca da "pardon, önceliğimiz değişti" de!...

 Ülkenin en gerici İktidarı olan AKP ile önceleri gizli-gizli, deşifre olunca da, Halkın Nevroz bayramında yani 2013 yılı kutlamalarında,1970 -1980' li  yıllarda "Din halkı uyuşturan bir afyondur" Marksist tespitini savunan.

Yakalanıp içeri atıldıktan sonra "ben de namaz kılıyorum"
"Bu güne kadar yaptıklarımdan hem örgütüm hem şahsım adına Türk halkından özür diliyorum. Eğer bana izin verirseniz, bundan sonra kalan ömrümü bu hataları düzeltmek için tüketmek istiyorum" de.
Hani derler ya "kurku boku-Selanik"!!

Hareketin kurucu lideri APO' nun kaleme aldığı halka sesleniş bildirisinde, yanına çekmeyi başardığı, Said'i Nursi öğretisini içine sindirmiş Sosyalistliği ölmüş basasının TİP deki geçmişine dayanan, herkes gibi 12 Eylül faşist darbesince de, içeri atılıp işkence gördüğünü kıvrak sözcükler kullanarak anlatan, Marksist literatüre göre oportünist olan,Sırrı Süreyya Önder...ve,

Altan Tan gibi siyasi İslam referanslı kimliği ve kişiliği ile sıklıkla görüşerek, onların da onayını al...

DEV-GENÇ Başkanlığı  döneminde MİT in kadrolu elamanı olan Mahir Kaynak' ı Dev-Genç'in yönetim kuruluna alan, aynı Mahir Kaynak' ın bizzat organize edip yönettiği "Kızıldere katliamın"dan tek başına sağ kurtulma becerisini göstermiş biri olarak bu uğurda yoldaşlarının katliamından sorumlu ve hiç bir zaman da bu konuda aklanamamış Ertuğrul Kürkçü' ye selam yollarken; Sırrı Süreyya' ya tembihle de Ertuğrul'a söyle "ben hala DEV-GENÇLİYİM" de...

Gelmiş geçmiş Peygamberlere atıf yaparak,

İslam Peygamberi Muhammed' in "Medine bildirisi" Olarak lanse edilen,
halbuki o bildiriyi o dönem Medine de yaşayan Çoğunluğu Musevi-İsevi ve birçoğununsa neye inandığı pekte sorgulanmayan yerleşik halkın yazılı metin haline getirdikleri ve kendi aralarında yaptıkları "Ortak yaşam metnin" uygulanırken denetim ve gözetimini kendilerinden olmayan ama henüz oraya sığınmacı olarak yeni gelen güvenilebilecek "Emin adam" saydıkları, Muhammet Mustafa'ya teslim edilen, protokole atıfta bulunma imâsı ile,
İslâmi geleneğin savunucusu ve propagandacılarıyla, yani siyasal İslâm' la işbirliği yap.
Siyasal İslâma göz kırptıktan sonra; daha aradan bir yıl bile geçmeden,

"Demokratik İslam Kongresi" adı altında bir kongre düzenle! 

Hem de, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın  Asılarak öldürüldükleri 42 ci yıl dönümünde!

Amacın Muhammedin Medine Sözleşmesini ülkede uygulamak ise, Neden?
Ne senin. nede PKK in içinde kendine yer bulmuş Çoğu yönetici kadroda yer alan, Alevi-Bektaş'ı-Zaza, hatta kendisine Devrimci, sol, Sosyalist diyen her hangi biri, neden? meydana çıkıp da;

Bu topraklarda 1400 ler de Şeyh Bedrettin ile onun yardımcısı olan Börklü Mustafa'nın, 1413-1416 yılları arasında o dönem, yerleşik halk olarak İzmir'in Karaburun yarım adasında yaşayan Musevi, Hıristiyan, Sünni İslam ve Aleviler gibi inanç gruplarına hatta içlerine inançları ne olduğu sorgulanmayan tüm halkı katarak, oluşturduğu "Komin" türü yaşamla, "Yârin yanağından gayrı, her şey ortak"  diyerek, bölgesindeki insanların ürettiği ve tükettiği ne varsa, yeteneğine ve ihtiyacına uygun olarak tanzim eden, bu uygulamalarından dolayı da dönemin İktidarı tarafından "Çarmıha" gerilerek vahşi bir yöntem ile öldürülen Börklü Mustafa'yı; Alevi diye mi! ne senin nede örgütlerinin aklına gelmez oldu! Neden?

Kürt halkının sempati ve desteğini kazanmış Siyasal örgütü BDP 'i, bir emirle, kongresini yapmaya bile izin vermeden, her zaman olduğu gibi despotik bir tavırla partiyi fes etmeden partinin neyi var neyi yoksa tabela değiştirerek yeniymiş gibi Halkın Demokrasi Partisini hayata geçir...
                              
2014 Yerel seçimlerinde bile, AKP iktidarına asla olumsuz tek söz söyletme!
Tüm mücadele ve eleştirileri AKP nin en güçlü muhalefet tabanına sahip CHP ye en saygısız sözler ile saldırt. 


Tesadüfi de olsa "Gezi direnişi" sırasında orada bulunan oportünist, Sırrı Süreyya Önder' in bile Gezi direnişine katılmasını önle.
Gerekçe olarak da,

"Taksim Gezi direnişi, Hükümeti yıkmaya yönelik bir direniştir".
Bu nedenle;
"biz Kürt halkı ve siyasal temsilcileri olarak, Taksim Gezi direnişine saygı duyarız ama destek vermiyoruz." de!
Televizyonlara çıkarak verilen bu pervasızca açıklamalar ile sıradan halkın bile, direnişe destek vermesini önle...


Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığına hizmet için de olsa, Türk sol hareketlerini, köklü geleneği olan sol parti tabanları ve Örgütlerine de "Gelin hep beraber HDP çatısı altında Demokrasi mücadelesi verelim" de! Bu çabaların da sonuç vermediği, ancak BDP nin bu günkü kitlesine hitap edebildikleri anlaşılınca, herkese her yere dönebilecek çabaların da, diğer sol güçler tarafından dikkate alınmağını içine sindireme...


Ve başla, 
İsmi :Duran Kalkan... Kendi gittiği yerde durmuş ama sol hareket adına hiç de ileriye gidememiş, olduğu yerde kalan ama basın yoluyla konuşturularak, kendi gibi emir kulu olmayan toplumun ilerici ve yurtsever kesimini tehdit ettir!...
ve bu tür davranışlara karşı tepkisiz kal...


 Yemezler... beyler...!
"Yemez, at terli" diye bir sözle...
 Son söz olarak yeniden "yemezler" diye, hatırlatır...

Tarihi geçmişi gerilerde olan, yani eski İran' da yaşayan Pehlevilere dayalı bu gün ise kendilerini Kürt olarak ifade eden halka saygıyla,
sizlere yakın zamanda yaşanmış bir Osmanlı menkîbesi ile eski Pers yani İran Mitolojisinden bazı mitolojik öyküler anlatayım da, nasılsa sağ duyulu Kürt halkı yeniden sizleri değerlendirir.

Vaktiyle İstanbul Nişantaşı'nda, günlerden bir gün, Musevi'nin birinin bahçesine bir deve girmiş bahçede ekili ne var ise yiyormuş, komşularının sesine gelen bahçe sahibi Musevi, deveyi bahçede kovalamak için eline geçirdiği sopa ile devenin yanına gitmiş, ne görsün, devenin boynuna iple asılı kocaman bir padişah fermanı , fermanda " Bu deve yıllarca Osmanlı askerine hizmet ettikten sonra çalıştırılmaktan men edilmiştir. Ancak bu deve Osmanlı Devleti sınırları içinde dilediği yer ve bostanlarda hiç kimsenin müdahalesi olmadan yayılıp-yatabilir her kim ki bu deveye yeme-içme ve barınma konusunda cebir ve şiddet kullanırsa... bu külliyen yasak edilmiştir." diye yazılmış ve Padişah mührü ile imzalanmıştır.
Bu fermanı okuyan Musevi ne yapsın, deveyi dövemiyor, kovamıyor...
Koşa koşa evin içine gitmiş ve elinde bir tef ve çubuk ile bahçeye gelmiş, amaç kendisi eylenir gibi yaparak, bahçeye girip her şeyi tarumar eden deveyi ürkütüp bahçenin dışına kendi isteğiyle göndermek. Ama nafile, deve ne darbuka sesini ne de adamın el-kol hareketlerini tınmamış bile, bostanda  ne varsa, büyük bir iştahla yemeye devam etmiş...
Bahçe sahibinin bu çaresizliğine, yan komşularından biri şöyle seslenmiş; " Boşuna tefe vurup durma, yıllarca Osmanlı askerinin savaşa giderken askerleri savaştırmaya-coşturmaya hazırlayan mehter takımının kullandığı kös'ü dinlemiş bir deveye, senin tefin falan vız gelir." diye dalgalarını geçip eğlenirlermiş...

(KÖS: Mehter marşı çalınırken, ancak deve sırtında taşına bilen büyük davula verilen isimdir.)

Fars Mitolojisinde Dakyanus:

Ashâb-ı Kehf  zamanın ,tanrılık iddiasında bulunan despot bir hükümdardır.

Bazı Arap tarihçiler onu Dionises ya da Dakyanus olarak anarken Avrupalı tarihçiler de adını Desius olarak aktarırlar.

Rivayetlere göre Dakyanus Efesüs şehrinde Mesih dinine inananlar (Hristiyan) olduğunu duymuş, oraya giderek Mesih'e inanlara dinlerinden dönmeleri ya da  ölümü tercih etmeleri gerektiğini, üçüncü bir seçeneklerinin olmadığı söylemiş, bunun üzerine Ashâb-ı Kehf mağara arkadaşları adı verilen yedi genç dışında bütün Mesih inananları dinlerini terk etmişlerdir.

Ahd-i Dakyanus:

Dakyanus çağı terimi, halk inanışına göre tarih en eski devirlerinden birini betimler. İnanışa göre bu çağdan önceki zamanlar  hakkında hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Bu yüzden bir şeyin çok eski olduğunu belirtmek için  "Dakyanus Çağı"  ifadesi kullanılır.


SENÂİ-Yİ GAZNEVİ  der ki:

Dakyanuslardan kurtuldular ya onlar Rakim'de

Sizin uyanıklığınızdan iyi mağara yiğitlerinin uykusu.
 

MEVLÂNA CELÂLEDDİN-I RUMİ der ki:

O zaman uyuyayım, Ashâb-ı Kehf'ten olayım,

O üzüntü mahpusu daha iyi Dakyanus'tan.
Uyanıkları Dakyanus'a harcandı.
Uykuları namusluluk  sermayesiydi.
 
DÂNYÂL NEBİ.
İsrailoğlularına gönderilen dört büyük peygamberlerden biri olup, Davut Peygamber soyundan gelen Dânyâl, Nuh ve İbrahim Peygamberler arasındaki dönemde, İranlı hükümdarlar Büyük Kürüş ve Dârâ ile aynı çağda yaşamıştır. Kitab-ı Mukaddes'e göre İsrailoğulları peygamberlerinin kutsal kitap yazanlarından biridir. Birçok konuda bilgi ve yüksek yetenek sahibi, bilge biri olduğu aktarılır. Çok geniş, Çok yönlü bilgi birikiminin ve astronomi bilgisinin yardımıyla kıyamet gününe dek olacak önemli olayları öngörebildiği aktarılır. Buhtunnasr tarafından esir  alınıp diğerleriyle birlikte Babil'e gönderilen  Dânyâl zamanla Bâbil'den hem yönetimde söz sahibi hem de gizli bilimler ve rüya tabiri gibi yetenekleri sayesinde kahinler sınıfına önder olacaktır.
Eski Ahit'te Daniel olarak geçen adı İbranicede "Tanrı hükmetti" veya " benim hakimim (savunucum) Tanrı'dır" anlamına gelir. Hayatı ile ilgili bilgiler daha çok eski Ahit'i oluşturan kitaplardan biri olan Dânyâl Kitabı'nda yer alır. Bu bilgilere göre MÖ 6 cı yüzyılda Bâbil sarayında yaşamış bir Yahudi peygamberidir. İsrail oğullarının  Yahuda kabilesinden ve kral soyundandır. Buhtunnasr'ın Kudüs'ü ilk kuşatmasından sonra, henüz ergenlik çağında, büyük olasılıkla on dört yaşında  olan Dânyâl, arkadaşları ve diğer esirlerle birlikte Bâbil'e götürülür. Orada harem ağalarının lideri Aşpenaz'a teslim edilir ve ileride saray hizmetlerinde çalıştırılmak üzere kral soyundan ve asilzadelerden gelen, hiç bir kusuru olmayan, görünüşü güzel, anlayışlı, bilgili gençleri seçmesi, Keldani yazısını ve dilini öğretmesi emredilir.
Adı Belteşatsar olarak değiştirilen Dânyâl ve arkadaşları da seçilenler arasındadır.
Allah, Dânyâl ve üç arkadaşına kitap, bilgi ve akıl bağışlamış, ayrıca Damal'a tüm rüyaları anlayıp yorumlama yeteneği vermiştir. Dânyâl ve üç arkadaşı üç yılın sonunda huzura çıkarılır, Buhtunnasr onların bütün ülkedeki sihirbaz ve falcılardan, on kat daha üstün olduklarını görür. Bunun üzerine sarayda görevlendirilen Dânyâl, Pers kralı Kürüş'un saltanatının birinci yılına kadar (MÖ 538) bu görevde kalacaktır.
Dânyâl  saygı ifadesi olarak Buhtunnasr'ın huzurunda ibadet etmekten kaçındığı için azgın aslanların arasına atılmış, ancak hiçbir zarar görmeden kurtulmuştur.
Buhtunnasr gördüğü kötü bir rüyanın hiçbir rüya yorumcusu tarafından aydınlatılamaması üzerine Dânyâl da dahil olmak üzere Bâbil'in tüm bilgelerinin öldürülmesini emreder. Bunun üzerine Dânyâl, Tanrı'ya  yalvarır ve onun desteğiyle rüyayı yorumlar. Bu başarısının ardından Buhtunnasr, Dânyâl'a secde ederek onun Tanrısının tüm ilahların tanrısı ve kralların rabbi olduğunu kabul eder. Sonra da onu Bâbil'in  bilgelerine başkan yapar.
Dânyâl'ın Rüyası:
Tevrat'ta anlatılana göre Dânyâl rüyasında güçlü bir koç görür. Koç boynuzlarını Kuzey, Batı ve Güney taraflarına doğru sallamaktadır. Tam o sırada Batı tarafından çok iri yapılı ve heybetli bir keçi görünür. Koç koşarak gider ve bütün gücüyle saldırarak onu yere serip tekmeler; sonra da büyümeye başlar ve başından dört boynuz çıkarak göklere doğru yükselir. Eski İran seramiklerinde yer alan koç ve keçi resimleri yaratılış ve o çağların tanrılarına ait simgeler olarak kabul edilir. 
Dânyâl'ın Tabutu:
İslami rivayetler ve bazı Yahudi kökenli anlatımlarda Dânyâl'ın tabutu, günümüzde de aynı isimle bilinen Şüş bölgesindedir. İran'ın İslam ordularınca fethedilmesine kadar Şüş 'ta bulunduğu bilinir. Şüş halkı ve çevredeki insanlar, ona son derece saygı göstermiş ve sıkıntılı anlarda onun aracılığıyla yardım dilemişlerdir. Örneğin yağmur istediklerinde tabutu çıkarıp onunla Allah'tan yağmur diliyorlardı.  Ebu Müsa el- Eş'art'ın emriyle tabut, hangisinde olduğu anlaşılmasın diye hazırlanan üç kabirden birine konulmuş, kabirlerin çevreleri de suyla doldurulmuştur. Bu rivayetin suyun kutsanıp tanrı olarak tapınıldığı dönemlere ait olduğu anlaşılmıştır.
 
ŞAH NİMETULLAH VELİ diyor ki:
İyilikleriyle ün kazandı Dânyâl
Annesinden ünlü doğmadı Dânyâl. 

DÂRÂ:
Erdeşir'i Dırazdesti'ri oğlu ve 14 yıl İran'a hükmeden Ahameniş kralı Dârâ döneminde ikinci Philippos ölmüş, Makedonya tahtına İskender çıkmıştır. Art arda yapılan üç savaşın sonunda İskender' e yenilen Dârâ kaçarak Kirman'a sığınır, İskender Dârâ'ya bir mektup göndererek barış teklif etmiş, ancak tam da o günlerde Dârâ hizmetkarlarından Canüsyar ve Mahyar'ın suikastına uğramıştır. Suikastın ardından ölümünden önce kendisinin ziyaretine gelen İskender' e nasihatlerde bulunmuş ve kızı Rüşenek'i de eş olarak vermiştir. Dâra'nın ölümünün ardında İskender, İsfahan'da İran büyüklerine yazdığı bir mektupla hükümdarlığını ilan etmiştir.
Bu ilişki üstüne bakın bazı şairler neler demiş:

Nüştrevan nereye gitti, Dârâ ve Yezdoicerd?
Kahramanları Şehnamenin, hanlar ve kayserleri?
                                MEVLÂNA CELÂLEDDİN

Ne Sam, ne Neriman, Ne Efresiyab,
Ne Kısra, ne Dârâ, ne Cemşid kaldı.
                            SA'Dİ-Yİ ŞİRÂZİ

Yüzünü görüyorum ya, ihtiyacım yok, mülke ve makama!
Yüzünü görmek senin daha iyi, Dârâ' nın hazinesinden.
Bir kez sorman beni, daha iyidir.
Keykubad'ın tahtından ve Dârâ' nın tacından.
                                                      EVHEDİ-Yİ MERAGEİ

Yüz binlerce karanlık işi var perde arasında,
Bu hızlı dönen yemyeşil kubbenin,
Arama vefa onda, çünkü kaybetmiştir,
Nüşrivan'ı, Hürmüz'ü, Dârâ'yı o.
                                      PERVİN-İ İTİSAM

Nüştrevan ve  Dârâ efsanesi,
Sabah virdi oldu, kumru ve bülbülün
                           PERVİN-İ İTİSAM

Zaman olur ayakta beklerin, Tur dağında Musa gibi,
Zaman olur oturursun eşek üzerinde Deccal gibi.
                                             AM'AK-I BUHARAYİ

Düştü kuyuya sonunda hileleri, bu Deccal yapılıların,
Çıkınca ortaya sancağı, son dönem Mehdi'sinin.
                                 MUCİRUDDİN-İ BEYLEKANİ

Ne istiyorsun, bu Deccal düşüncelerinden sen?
Ne bekliyorsun, bu Mehdi görünüşlülerden sen?
                                       FERİDÜDDİN ATTAR

Destek veriyorsan sen batıla, gerçek dini zayıflatmak için,
Deccal'sın sen bu zamanda ve bilgisizliğinde eşeğin senin.
                                                                SEYF-İ FERGANİ

Kurtulur bu Deccal huylulardan dünya,
Kalamaz dünya böylece uzun zaman,
Zülüm temelli yapı zamana dayanmaz,
Dünya daha fazla, viran kalamaz.
                               VAHŞİ-Yİ BAFKİ

Demirin mum gibi olduğu Davud'un elinde
mum ne olur, düşün ey zalim.
           MEVLÂNA CELÂLEDDİN RUMÎ

Aklını başına al, ey akla yabancılaşan!
Bilgisizlik şeytanıyla arkadaş olan!
Deccal inanışlıların arkasına takılan!
Onların büyülerine kapılan!
Deccal olunca kılavuzun senin,
Nerede vatan bulursun, dışında cehennemin?
                                         VAHŞİ-Yİ BAFKİ

Aklı gözlerinde olanların,
Rehberi Muhammed Mustafa
Aklı başında olanların,
Rehberi Börklü Mustafa
         HÜSEYİN  TEPE






 
 
 

Hiç yorum yok: